farkına vardıkça kendi hayatımda başkalarından daha az görüşüm ve yetkim var sanki. fazla değil bundan 1 yıl önce kendi hayatım hakkında sanki daha çok söz sahibi idim. belki benimkiler ufak hayllerle sığsularda korsancılık oynamaktı ama, korsanda bendim kaçırılan geminin tayfasıda.
bugünlerde insanlar daha fazla öğüt verir oldular, doğrular yanlışlar aktarılıyor onlara göre yüzüme vuruyorlardı, bana sorarsanız sadece gevezelik edecek yer arıyorlardı. hele bir askerlik mevzuu varki tsk gel demiyor şuaralar bende gitmiyorum-kısaca alan razı veren razı- what the fuck is going on your mind man?
benim için en iyiyi isteyenler neden doğrular için kendi süzgeçlerini kullanıyorlar. hata yapmak ruzgarı ağzımdan çıktığı gibi sevmek hakkın değilmi benim. belki burnumuz eğri ama doğrusuna gidilecek daha çok şey var.
ülke olarak bir sınavdan geçtik ygs eskiden öss veya öys falan olan şeyin son versiyonu, ülke olarak sınavıda barajı geçemedik. haremlik seramlık uygulamalar, keyfi ugulamalar, yasak olduğu halde sınava kabul edilenler, yasak olmadığı halde sınava kabul edilmeyenler.
yüce mecilisimiz yakında hükümete kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi vericek. yasama yı zaten kontrol eden hükümet artık yasal olarak bunu yapabilecek. gücler ayrılığı artık güçler birleşmesi haline mi geliyor acaba*
garipsediğim bir başka sorun ise kendi hesabıma okadar vurdum duymaz olmuşum ki, bunların hiç biri yapılan zamlar yanlış ve keyfi uygulamalar dahil sanki sıradan birşeymiş gibi geliyor gözüme.
yorgunluk insanı tamamen değiştiriyor, bambaşka bir insan yapıyor inanırmısın.
ama işyerinde bağıra bağıra (belki onlara göre yüksek sesle) çalışan kadınlardan gıcık alıyorum, hele iş yaparken kendi kendine konuşanlardan hiç haz almıyorum. şuanda arkada bir tanesi çalışıyor, bunlar iki numune, biri gidiyor diğerini veriyorlar. arkadaş benim ne çilem vardı ya. bunları ilk uçakla japonyaya götürüp nükler reaktorun avlusuna sepetin içine notla beraber terk edecem.
yakında 9 aylık hizmetimizin ödülünü uuuuuuzunca bir tatil olarak alacağız.
----burdan sonrası geçmişte karalama şeklinde kalmış şeylerdir---
birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şugünlerde.burnumun asli görevini terk edip salgılama işine girişimesini kınıyorum, ve sesleniyorum; "bunlar kağıt medil firmalarının kirli ayak oyunları, amerika var arkasında. gel asıl işine dön".
espressonun şeker ayarını tuturamayınca ne iğrenç oluyor bu melet
abidik gubidik cümlelerle beyinlere durgunluk vereceğinize, düzgün cümlelerle beyinlere yol verseniz
he gece shiftinin hemen başında dinlenecek parçayı dank diye buldum. sabahlar olmasın http://www.youtube.com/watch?v=gNWGnTtKZwA
fizydeki düşünce güzelde; ağızlar hiç hoş değil be sanki sigara ile savaş için yağılmış reklam gibi
sabahın şu saatinde dışarda ay'a nazır içilen kahvenin, vucuda yararı çok büyük. (5:34am)
kış sporlarına "kazak örme" dalı eklesin yoksa erzurumda kepaze olacaz
güzel bir Al Anduluz çalışması http://ff.im/wZKNe
sabahın 4ünde uyanık kalma çalışmaları http://bit.ly/eC5H7K
cep telefonu çıktı çıkalı erkeklerin elinden tesbih kalktı, kızların eline tesbih oldu
moda bayanların kıskandığını giymesidir
Güzel bir müzik grubu burdan dinlenir http://bit.ly/i3Bmh2 burdanda grup hakkında bilgi http://stellamara.com/
hayat çok güzel; televizyondakiler hep doğruların peşinde, siyasilerimiz biz hür yaşayalım diye yırtınıyorlar
ben zaten yazamıyorum, yasaklamalar ise bu işe el ayak olup, engelleri çoşturup men etmekte sınır tanımamaktaydılar. amma velakin yooook dedim, bu işin bir çözümü olmalı dedim. farkına vardım ki ula zaten yazmayı değil okumayı engellemişler.
ülkemizde henüz düşün özgürlüğü oluşmamışki, kitap için polis göz altına alımlar, baskınlar yapıyor, internet siteleri yasaklanıyor. gazetecilere saldırılıyor ve buna rağmen medya hala kör ebecilik oynuyor.
ben kendi sorunlarıma değinecektim, sanki bana sorulmuşçasına dertlerimi pövkürecektim birden evrensel değer taşıyanlara yöneldimki, çıkartılacak sonuç aslında içsel kişiliğimizde oluşan sorgular, evrensel gerçeklikten çokda uzak değildir.
yukardaki cümleye pek takılma, arada öyle oluyor.
çalışmaktan yoruldum, cidden bak. geçengün farkına vardım ki uzandığımda "ulan uyuya kalıp işe geç kalmayalım" demediğim olmuyor. sadece bu stres bile yıkıcı oluyor insan bedeninde. evde nedensizce uzanmak zamansızca uyuyup yine vakitsizce uyanmak bile lüks olmaya başladı bugunlerde.
tatil şuraya gideceğim, şu kitabı okuyacağım, şuraları gezeceğim, bu aktiviteler katılacağım şeklinde planlardan bile uzak ufak tefek bir tatil, sadece benim olması bile yetecek bir tatil arıyor gönül.
uzaklardaki sıkıntı:
bir sıkıntı var, her anı öğrenmek ve emin olmak isteyen bir sıkıntı, uzaklarda, ama kalbinin yanı başından titretiyor seni. her an endişe içersinde parlamay hazır bekliyor, gergin bir elf oku gibi. bizimkiler memlekette, tedirginler ve heran aslında titriyorlar üzerime, hastamı, aç mı açık mı?
iyiden iyiye geçiyor zaman, kum saati bozuk sanki, günle güneşle emin olmak istiyorum zamandan. ama suç bende daha ne istediğimi bile bilmiyorum ondan, geçsin mi, dursun mu?
evim düzensiz. öylede olmalı, gitmeye hazır. düzene sabit bir mekana, bir kayın gibi yerini sevmeye hazır değilim henüz. henüz bir yaprak gibi ordan oraya.
sorsanız bana hayatın en güzel yanı nedir diye, bu soruya herkesin farklı bir cevabının olmasıdır hayatı güzel yapan derim. yada sormayayın bana hayatı zaten daha güzel ne varki bildiğim tattığım?
aslında konuşmak isterdim pek çok zaman hemde pek çok uzun, ama farkında vardıkça senin duymadığının , çığlıklar battı dilime, konuşamadım.
nasılda değişti birden, bilindik kokular, mekanlar, bildindik yüzler. belkide değişen sadecce yalızlıktı, sensizlikti.
gündem madedeleri
Posted: 5 Şubat 2011 Cumartesi by wildceno in Etiketler: defne joy, geyik, gündem, hıncal uluçsosyal sürtükleşme evresi-1
Posted: 3 Şubat 2011 Perşembe by wildceno in Etiketler: geyik, kaşar, sosyal medya, sürtüklarını bu sanal alemde mutlu kılıyorlar, pek çoğunun elinden internetini alsak hayatta mutlu olabilecekleri bişeyleri kalmaz.

Nasılsınız heyecanlar,
Bugün blogun dibini kazdım, benden habersiz neler oluyor neler bitiyor bakındım, verileri harmanladım, tartıştım, kaleme aldım, sonra bıraktım. bazılarını kaybettim, bazılarını ise burda sizlerle paylaşmaya değer ilginçliklerde buldum. şayet beni bile şaşırtan olaylar, vukulaşmış geçmişimize düşmüş.
bazı arkadaşlar şu ilginç siteler üzerinden bloğa gelmiş.
evlenmelisin.com
pingywebedition.com
ask.com
öyle garipsedim hislendim, alaka kurmaya çalıştım, bulamadıkça efkar yaptım. hani sayıları hiç azda değil, baktım hayırlı bir işe vesile olmuşlar, gençler kanı kaynıyor bunların dedim bıraktım.
bazense google yanlış adres vermiş bazı arkadaşlara, bizde yanlış numara gardaşım demişiz. işte o aranan kelimeler şunlar:
fetisch fotografie eve, frendfeed nedir?, istanbuldan gay arkadas edinmek istiyorum, kan kelimesi ile afişler..
işte böyle kelimeleri arayan insanlar gelmiş. kim lan bunlar? he? kimse çıksın ortaya Yoksa! yoksa bir sonraki maddeye geççecem yani.
birde ulusal yayınımızın ülkelere göre dağılımı var istatistiklerde
1. malum
2. ençok tıklayan ülke Almanya tebrik ediyorum almanları ey canlarım benim.
3. ülke Amerika Birleşik Devletleri, özgürlükler ülkesi bloguma ulaşmak için, engel tanımamış yine %1lik farkla almanların hemen arkasından geliyorlar.
4. ülke Kanada bir ara gidip özelden teşekkür edicem, teee uzaklardan gelmişler,
5. ülke Slovenya ve güzel kızları bizleri yanlız bırakmamış, bizde onları seviyor daha çok bekliyoruz zira Kanadalılar epey fark attımış.
liste Birleşik Krallık, Portekiz, Hindistan vs olarak gidiyor. 17 ülkeye hitap edebilmenin gazına geldim onu diyeyim.
daha ortaya çıkartılıcak nice istatistikler var ama ben bu kelimeyi okurken zorlandığım için, fazla uzun tutmamayı düşünüyorum. zaten yazmak istediğim konu ise sosyal medya ve kaşar nesil. ona geçeceğim birazdan
sportif insanlarız vesselam, heleki ben. insanların idda kupolarına olan aşkı, şiirlere konu olabilecek türden. idda kupolarına bakarken gözlerdeki parıldamayı izlemek lazım, sevgiliye bakarken böyle parıldamaz gözler.
birde idda sosyal bir olgu, insanları sosyalleştiriyor. geçen banliyo trenindeyim - ki severim treni 15 dk daha fazla yolumu uzatmasına rağmen rahat yolculuk için hep tercih ediyorum - yanımdaki ile karşısındaki birden idda sayesinde kaynaştı, bir idda muhabeeti aldı yürüdü. idda kuponları tüyolar bilgiler paylaşıldı oracıkta, daha önceki maçlarda nasıl sezilerin geldiği, nasıl son saniyede kupoların yattığı, oynanmayan maçların nasılda en ince ayrıntısına değin bilinildiği dillere geldi.
adeta canlı bir spor programına konuk oldum.
öte yandan maçların ardından birbirine laf sokmalar ince ayarlar vermeler çılgınlar koparmalar, içden kin üğütmeler dolup taşıyor. bu sporun hangi türüdür bilmiyorum ama geliştiriyor, beyinlerde ilgiç ayarlar verme yetenekleri hızlanıyor.
bir diğer sprtif yanımızı ise erzurumda kış sporlarında ortaya koyuyoruz. bu zamana kadar kış sporlarına dair aktivitelerimiz, poşetle kayma, kartopu oynama ve kardan adam yapma olan bir milletin sporcuları çırpınıyordu erzurumun soğunda. bir ekranda gördüğüm haber bir gencin önceki gün faliyetlerin açılışında nasılda Türk bayrağını taşıdığıydı. bir çok dalda yarışmalar kıyasıya sürerken biz hiç birinde kale alınacak bir aktivite yapamamıştık. en azından umalım ki organizasyonu başarı ile tamamlayalım.
eğer kış sporlarına, kazak, atkı örme batak pis yedili gibi dallar eklenmezse işimiz zor. yada kartopu kardan adam yapma koyacaksın ki gör başarıyı. kasksız gelen herkesin kafasını yarar bizimkiler kartopunda.
okadar zayıf ki takımlarımız adeta mahalledeki topu olduğu için oynayan çocuk gibi kalıyoruz diğer takımlar içersinde. garip sonuçlar var, bir sporcu 75m atlıyor ki 95m nin aşağısında atlayınca puan cezası veriyorlar, atlamayı bilmiyorsun gelmiş milleti oyalıyorsun burda diyerek. hani 75m de öyle bir rakam ki, zaten 75m ye atlanmıyor, rampadan çıkan bir kayan cismin düşebildiği bir mesafe. arkadaş rampadan atlayış yapmamış düşmüş. buz hokeyi oyanuyoruz. basıkı yapılmayan arkadas bir baska baskı yapılmayan arkadasa pas veremiyor, versede diğeri alamıyor. garip birşey.
tabi sporcu arkadaşlarada bişey demek olmaz. fedarasyonumuz, yunanistana sponsor olurken, kendine sponsor olamamış, sporcu yetiştirememiş.
gün gelir dil olimpiyatları yapılırsa o gün ençok dalda madalyayı dilleyen ülke oluruz.
çağrı bilmem aynı fikirleri mi paylaşırız. ama uyku adeta afrodittir, hoş bakar uzaktan, gözlerin içine içine baktıkça kendinden geçer bir hoş olur, memik oğlan olursun, kara büyüye tutulursun feket deva bulmazsın.
uykuyu keşif için beş gece ard arda işe gidersin işte sana beşinci gecenin kraografisi.
gündüz saat 13de üst kattan gelen ayak tıkırtılarıyla uyanırsın, bildiğin o sezen aksunun izmirin kızları parçasındaki nameler gibi değildir o tıkırtı, hatta tıkırtıda değil zaten bildiğin depük. ama depük öyle seriki burusli bi öyle seri çıkartmaz pedükleri. üst kattaki halk dilinde komşu adı verilen yaratıkların enikleri pazar olmasına rağmen atlet olarak eğitimlerini sürdürmektedirler. anne olarak sumo güreşcisi kullandıklarını düşünüyorum, betonun higher level harmoniclerinden.
analog saatin tıkırtısı bile böyle rahatsız etmez insanı. uyandığını belli etmezsin, yatakla bir bütün oluşturmak için elinden geleni yaparsın, herşey kafada biter dersin ama dün geceden senin kafa zaten bitmiştir. kıvranmalar artık Hz cinsinden omit edilemeyecek seviyeler çıktığında yataktan kalkar evin içinde pendulum vari hareketler çizersin.
tam bu sırada vucutda uyanık tek bölgenin gözler olmadığının farkına varırsın, miğden 5 aylık velet gibi ciyaklamaya başlar. sağdan soldan atıştırmaya çalışırsın. yatarsın olmaz kalkarsın olmaz. o arada saatin 15i geçtiğin bilincine varman ile artık yersiz çabalarının rüzgara karşı işemekten öteye geçmediğinin farkına varır, en azından sakin bir yer, bir sıcak yemek için salarsın kendini dünyaya.
biraz restoran kafa gezerek üç beş hoş boş sohbet sonrası saat 18 gibi artık eve dönüp biraz dinleneyim, malum gece işe gideceğiz perişan olmayalım dersin. Bir duş alıp lounge müzik açar dinlenmeyi umarsın, ama vucut asidir, söversin her oto boka da muhalif takılınıp asi olunmazki bilader deyu.bir film, biraz msn derken gece 12ye yakınsar ve büyü artık bozulmadan işe gitmek gerekir.
saat 1 e doğru:
takip etmen gerekn işleri bakar, sistemin ve networkun genel akışına göz gezdirir. geceki çalışmalara göz gezdirirsin. bir espresso iyi gelir gece uzun :)
saat 2 ye doğru
çalışmalar başlar işin yoğunlu artar kesintiler, telefonlar, mailler... bu arada miğdende espresso kendi egemenliğini kurmaya çalışır zira aç karna espressoyu götürdün. ama gel görki gözlerindeki uykusuzluk hızla sonsuza doğru ilerlerken, göz yaşı miktarında azalır.
birden sorgulamaya başlarsın "neden önümde bunca cok ekran varken, bir ton florasan gecenin bu saatinde burda ne işim ben".işte böyle cümle bile kuramazsın gecenin o saatinde cümlede kurulmaz zaten. sen kafandan bu kelimelerle anlamlı bir cümle oluşturmaya çalışırken elinde elektrik süpürgesiyle görevli oturduğun yeri temizlemeye çalışır. "f...."
böyle saçma offislere anca buralarda rastlanır. en iyisi git bir kahve al, uyanık kal, ama bu sefer sütlü olsun.
gece 3 e goğru: gözlerini kırparken gıcırdamasından korkmaya başlarsın, artık ekrandaki mousun yeri kaybolur. gecenin sorusu budur "1 mouse 4 ekran bilmem kaç piksel. bil bakalım bizim tatlı mouse nerde"..
gece 4: müzik dinle uyanık kal ey gözlerim. sosyal medayaları takip et biraz uykun açılır. lanet olsun kimse bişey paylaşmıyor. ayaklarım rahatsızlanıyor masanın üstü çok yüksek, acıtıyor. bilgisayarın kasası bir garip neden anlamadım sürekli kablolara takılıyorsun orda zaten. sandalye ise nekadar da saçma, ulan çay bahçelrindeki abidik sandalyeler bile daha rahat. en iyisi dışrarı çıkayım biraz uykum açılsın soğuğa birde kahve alim.
gece 5: bu kesilen yer nere ya aman.. sabaha kalır zaten.. içim mi.... hoyt nolu olm bu siren de ne. neresi kesildi bişimi var. "yangın senaryosu devre girmiştir. lütfen güvenlik çıkışlarına doğru.." hay sokam yangınıza be yaw. "attention please....." "vik vik viiiiiiiiiiiiiikkkk..."
FFUUUUU............ yarım saat süren lanet bir siren sesi bir anda vucudun tüm birimlerini kendine getirip adeta voltranı oluşturur. gözlerdeki artık acımı sızımı yanmamı her ne haltsa bişey var da adını koyamıyorum, ama artık düzeyli bir ilişki içersindeyiz her ne ise.
saat 6: bir çay biraz bisküvi müzik, bir kaç abidik gubidik saha ile ilgilenilir. son 2 saat için bitmez tükenmez geri sayım başlar.
saat 7: nekadar kaldı.mailler noldu acaba.nekadar kaldı. bugun kim gelecek devir almaya gündüze. nekadar kaldı.
saat 8: açlıktan ölecem miğdem berbat böyle uyuyamam zaten, gidip iki poaça atıştırim.
saat 9a gelirken: yatakta dön dön dön dön. artık gözler uyku denilen yarini unutmuş, gözden ırak gönülden ırak olmuş. bundan sonra gelen uykun ben deyip sayıp söylenmiş gözler. artık yataktan gönül rahatlığı ile kalkılınabilir, vucut artık her türlü eylemi yapacağını söyler, lakin kımıldayacak hal yoktur. artık aşaüıdaki parçanın sözleri yerli yerindedir.
ilk şunu söylim ki kpss puanı satın alınır acil.
bu facebooktaki kandırmaca olayına üzüldüm moruk, sende üzül biraz kendini tartış. ne bu benim halim nolacak de. de hadi yap bunu.
bir de kpss var, hayatımızda benim için önemli olan puanı. ama herkes için farklı anlam içeriyor. bazıları sorularını seviyor onun için sorularını satın alıyor. bazıları ritüelini seviyor her hafta sınava giremese rhatsız oluyor. öyle bir titreme bir huzursuzluk doluyor insanların içine. bende diyorum ki bana puanılazım. az kullanılmıs, ikinci el kpss puanı satın almak istiyorum.
bak bir fikrim daha var bu kpss pop quiz gibi olsa süper olur ha moruk. böyle işte yolda evde aniden yetkililer gelip sınavı yapıp gitseler. kopyanın önüne geçmiş oluruz. kim düzenli çalışıyor kim çalışmıyor çıkar ortaya. hele birde 2 vize 1 final +yaz okuluna 70 barajı ile girersen varya on numara sektör olur moruk.
bazen kendimi sorgulamak istiyorum. sorular sormak istiyorum kendime. ama haribden. karanlık odaya alacam kendimi sandalyeye oturtacam kafam armut ampulu asıp soracam, "olay saatinde nerdeydim" "tanığım varmı" gibi sorular sormak hevesindeyimde. şartlar olgunlaşmıyor o havayı yaratamıyorum bir türlü.
tatil planı yapmak kadar zor iş yok moruk harbiden.
dolmuşa bindiğimde ön cama 4 tane pusula yapıştırılmıştı. hani niye dört taneydi, araçta niye pusula vardı. şoför kendini bir deniz altının kaptanı gibimi görüyordu bilmiyorum ama araç farklı yönlere gittikçe farkına vardım ki 5. pusula şart, la bunların 4'üde bozuk.
bu arada başlık kpss iken şöyle bir şey vuku bulmuş vakti zamanında
yazımı burda noktalarken gaziantep üniversitesinden takipte olan vatandaşlara bir duyrum var. bahar döneminde bir TTnet etkinliği gerçekleştireceğiz sanırım burdan duyurmak istedim.
merhaba.
yazıya başlarken selam verme işini bir türlü oturtamadım. hep o kısımda takılıyorum. şimdi de merhaba dedim. geçenlerde bir yerde duydum; merhaba da benden size zarar gelmez demekmiş.
biri gelip ilk sana benden sana zarar gelmez diye başlasa nasıl kıllanırsın. nuri alço gibi, gazozuna şeker mi atmaz, meyhane merdivenlerinden aşağı itip bir kız daha kötü yola düştü deyip espiri mi yapmaz, yumurta sarısıyla şaka mı yapmaz.
hadi böyle düşünmüyorsun, buna ne diyeceksin "merhaba bu gece birlikte uyuyalım mı?"
noldu birden fikrinin değiştiğini hissediyorum.
bu arada yeni yıla nekadar az kaldı farkındamısın. yılbaşı akşamı olsada kopsak olayına karşıyım ben, her akşam kopmalı yılbaşı akşamı hesap yapmalı. düşünsene 2010 u bir daha göremiceksin, borcu varsa sana üstüne yatar bir daha alamazsın söylim. o akşam alacak verecek ne varsa hesaplaşıp defteri öyle kapatacaksın. hersene yeni yıldan beklentilerimizi söylüyoruz oda kabul edip geliyor, arkadaş benim beklentilerimi vermiceksen gelme değilmi.
üsteki pragraf biraz uzunca oldu sıkılmadan okudysan helal olsun, ama öyle deme içinde gizli sosyal mesajlarda var.
bu arada facebookda çocuklara uygulanan şiddete karşı eylemler yaptınız. niyet iyi ama işlevsiz be moruk. tabi temel reis bu, nelere kadir. höt deyince adamlar korkar kaçar. o da değilde şimdi siz elinizden geleni yapmışmı oluyorsunuz bu resimleri koyarak onu anlamdım. sosyal sorumluluk bumudur? bu arada herkes yapıor ama niye yaptığını bilmeyende çok var hatta niye yapıldığı hakkında 2-3 ayrı fikir de mevcut.
blog yazmak için en uygun yer dolmuş ben onu biliyorum. hani bazılaırnın kafası wc de çalışır benimkide dolmuşta çalışıyor. insanları orda gördükçe aklıma türlü türlü laflar geliyor. tabi eve gelip bloga yazana kadar unutyorum. dolmuşta kendi kendine sırıtan birini görürseniz ben olma ihtimalim var yani. bu arada favori dolmuşum gebze-harem.
uludağ uzaktan el sallıyor :))
...nabersin?
epey de oldu maşallah, görmeyeli serilmiş yaymışsın, gürbüzleşmişsin. en az bir 10 kilo almışsın öyle diyeyim.
bu arada epeyde yazmadım, her gürdüğünüz yerde "nettin moruk yazmıyon hiç, yoksa mı bırakıyon mu?" gibi sorular mailller faxlar smsler mmsler yağdı durdu aylar boyunca. baktım olcak gibi değil okuyucuya tepkisiz kalamadım.
şakala yok öyle iletişim yollarını kullananlar, bir iki kişi yolda görünce nettin hacı blog yazmıon gibi laf arası iki kelime etti. bekledim ki hani biride çıkar arkadaş bir blog vardı noldu der.
o değilde diğer yazar vatandaşlarımızda yok piyasada, arda malum antepe tramvay getirecem diye söz vermiş onunla uğraşıyor :D
diba ise en son duyduğumda çok sinirliydi, korktum dövecek beni diye, birde kızdan dayak yedi diyecekler dalga geçeceklerde, hepimizi döver cüneyti bile döver. burdan diba ya şanşlar dileyelim hep birlikte. evet ellerimizi birleştiriyoruz...
Bu arada pekçok sosyal ağı uzaklardan seviyorum artık, facebook olsun twitter olsun isterse friendfeed froumspirngi tanımıyorum zaten. Artık platonik takılacam bu mekanlarda, benim sadık yarim blogumdur dedim. bastım bağrıma.
Az önce yaşandı kavuşmamız, sele suya gitti ortalık. eski günlerden bahsettik. nostaji falan yaptık. bir birimeze eski şakalardan yaptık. ilk başta biraz soğukda olsa zamanın külleri çabuk kalktı üzerimizden. eski dostum, kadim insan. özlemişim seni.
bak sana sevdiğim yazılardan numuneler sunayım.
Gay
bu başlıkta hem sanal ağ-lemin (kelime oyunun farkına vardın mı?) sakat yanlarına, hemde hayattaki gerçekliklere ironik bir yaklaşım yapmışım.
thank you facebook
yine burda da tüm iternet bağlamında facebook'u almışım göz önüne demişim vay seni misin.
birde burdan yak
bu yazımda stresli keyfili afiilli öğrencilik günlerindeyim. mühendis öğrencinin proje sınav ve kültürel hayat ikileminde nasıl sıkıştığını inceliyoruz hep birlikte.bu yazıda da moruk bol bol okuldan kaçıyor.
değişmek lazım
bu yazıda ise hayatı bulacaksınız. aşk sevgi dostluk siyaset.
geceye nazır
anlatmaya kelimelerin yetmediği bu ayzı okunmaya en değer yazılardan
beni sorma ben iyiyim
eğer birde şiir ile konuyu noktalamak istersen dene bunu akşam yatmadan 1 doz al
Bu da izlenesi bir evlilik anatomisi
kaderciyiz halk olarak, kadere inanıp bekleriz sadece. düşünmek değil işimiz. hazır düşünülmüş şeyleri çok severiz. çoğu zaman hayallerimiz bile bizim değiildir, başka hikayelerdeki kahramanlar yerine koyarız kendimizi. hatta içinde olduğumuz durumu çoğu zaman başkalarının sözleriyle açıklarız.
can yücel ne demiş, üstat şöyle söylemiş. hep o hikayeledeki hayal
kahramanlar yerine koydunuz kendinizi, söylenmiş sözleri yaşanmış
aşkları kendinize biçtiniz başkalarının hayallerinde.
bir kez olsun
kendi yaşamınızdan size ait parçayı savunmadınız. bugunde öyle oldu. ve
bundan sonra yaşananlara sadece kader diyeceğiz. başkalarının
hayallerinde mutlu olup. günlerimizi hayatın etrafımızda bıraktığı
tozları kanıt göstererek dünyanın etrafımızda döndüğü savını ortaya
atacağız.
moruk alemine saygılarımı sunmayı bir borç blirim. nasılsınız, naptınız ne ettiniz bayramın daha ilk gününde. bayramınız mübarek olsun, goçlar piliçler hep herkesinkni ayrı ayrı kutlarım.
öyle kafiyeli kafyeli bayram tümleçlerini israf etmim dedim, zaten gün boyu bayramı nerden lafı bağlayıpda kutlasam diye çırpınan bir sürü cümle sihirbazı yolamıştır onlardan.
ben sadede gelecemde bayram trafiği işte biraz uzadı.
şimdi yaşlara göre insan gelişimini incelicez hep beraber.
-iki yaşında yer çekimine kafa tutmaktı
-dört yaşında evin kapısından kaçmaktı
-0n yaşında mahalle maçlarında diğer mahalleye kafa tutmaktı
-ondört yaşında okula kafa tutmaktı
-onaltı yaşında isyanım var ulen deyip evdekilere kafa tutmaktı
-onsekiz yaşında tüm dünyaya kafa tutmaktı
-yirmi yaşında dini sorgulamaktı, hacıya hocaya kafa tutmaktı
-yirmiiki yaşına artık kimse umrunda olmakmaktı
HAYAT.
hayat çok güzeldi, bu zamana kadar bahşedilen en güzel hediye idi.
yirmibeş yaşında ise tüm herşeye şükretmek olduğunun farkına vardım.
sordum: yıldırım aşkına inanır mısın?
cevapladı: yıldırımdan korkarım ben.
hala arkama bakmaya korkuyorum.
bloglarda iğrenç espirilerin bile gideri var hafız. misal normalde öle bir espiriyi yanımda yapsan seni şurdan 12. kattan aşağı E5'e fırlattırırım. ama bir blogda okuyunca gülümseyebiliyorum.
bu facebookta, yan tarafta "help a friend" başlığı altında, "suggest friends for him" yazıyorya, bu facebook bizi ne sandı böyle. töbe iki yüz verdik hemen şuna arkadaş ayarla buna kız bul. de geet geri bas
bu arada yukardaki afiş ikinci filmimiz KİLİT e ait dir deneme çalışmasıdır.
film hakkıda görüşler şöyle
new york zamanı: "absorbing" "afilli bişi"
washington postası: "accelently cool" "baban rahmet hacı, eline sağlık"
dallasın sesi: "most impressive film of last five years" "5 yıldır grubetteyim dostum, bizimkileri buldum bu filmde"
oxford flash tv: "i cant belive my eyes, what a film" "ben göremdim de bizimkiler gitmiş, iyi filmiş mahyk cdsi çıkca izlicem ben, en kötü torrente düşer zaten"
el cezire: "oh my god" "allah yardımcınız olsun, sizde o ışığı gördüm ben"
bu akşam üçnokta arasına koyasım yok eriniyorum hafız o derece.
ganrati diye bir banka var yaradan düşmanımı düşürmesin. bataklıktan fena çırpındıkça batıyorsun. bu bankada hesap açtırmak ibi bir aptallık yaptım. bankamatik için kart göndermeleri gerekiyorya olaylar bu bankamatik kartının gelme sürecine ilşkin.
hesap açtıralı 3hafta geçtikten sonra başlayan trafik şöyle devam etti, şubemle yaklaşık 4 telefon görüşmesi, birde müsteri temsilciliğiyle görüşme, birdefa bizzat şubeye gitmemle 1.5 ayı buldu. bu seferde internet üzernden şikayet formaları ve mailler göndermye başladım.
yukardaki resim granti bankası şikayet formu.
şöyle yazdım kendilerine
bankanız 1.5 ay süresinde parakartımı bana göndermeyi başaramadı. kimi kutlasam bilemedim. bu konuda yardımınız rica edecektm, acaba sizi mi kutlayayım, kuryenizi mi?
bunu da kuryenet'e mail olarak gönderdim.
Ben wildceno. Hizmetinizden son derece memun kaldığım için bu maili
size göndermeyi bir borç bildim. Garanti Bankasının bana gönderdiği para
kartımı 1.5 ay içersinde bana ulaştıramamış olmanız büyük başarı,
kutlarım. İnanın böyle büyük bir başarıyı kimlere söylesem bu mutluluğu
kimlerle paylaşsam bilemedim. Kartın son kullanım tarihnden önce bana
ulaştırmak gibi bir niyetiniz var mı? Yoksa benim kartımı ilerde
torunlarınıza göstermek için saklamayı mı düşünüyorsunuz?
bunarın ardından takribi 3 gün içinde teslim etmeyeyazmışlar
kurye işyerine ulaştırmış teslim etmiş ama. saolsun bizim güvenlikçi arkadaşlar benim telefonumaram onlarda yok die geri iade etmişler. yine hüsran. komple dalacam, ben bunlara, birde güvenlikçi kadın ile aramızda eçen konuşma
-merhaba, senin adın wildceno idi değilmi
-evet,
-geçen senin kart geldi de biz senin telefon numaran olmadığı için geri iade ettik onu
-höö, iyi yapmışsınız, valla süper.
daha sonra akşam kuryeneti aradım ama müşteri hizmetleri aradığım saatlerde çalışmaıkları için telefonu suratıma kapattı.
akabindeki hafta içi gün içerisinde başka bir telefon olayı ise şöyle.
kuryeneti aradım herkes bir baska subeye yönlendirdikten sonra 4. şubede biz onu teslim ettik dedi. sanırım başa dönücez. bu sonsuz döngüye girecek ondan korkuyorum
bir başka telefon konuşmasında ısrarla tekrar yönlendirme istedim.ve kart 2 gün içinde teslim edildi.
aradan bir kaç gün sonra, ganranti bankası beni düşündüğünden bana bir kredikartıda çıkarmış kartın akibetini şöyle öğrenik.
antepten kurye net yetkilisi aradı
bir adres söyledi ...kendisi benim adresimmiş. dünyaa öyle bir adres mevcutsa bile ben bilmiyorum en azından. benim antepte oturduğum tüm adresleri birleştirip bir adres yapmışlar. 2 mahahle 3 cadde türkçedeki en uzun apatman isminden oluşaun bir paragrafı adres olarak tayin etmişler bana. çok duygulandım çok gurulandım da, garanti bankası benim gaziantepteki geçmişime nasıl ulaşmış, zira ben antepteykenbu gankayla işim olmadı veya daha sonra bakada antepteki geçmişimden bahsettiğimi ahatırlamıyorum. hani ulaştıysa beni niye ordan aramaya başlamış, türk filmi gibi, kurye netin elinede sunnetlik fotoğrafımı verip beni aramasınımı söylemiş merak ettim doğrusu. acaba kuryenete doğum izlerimden tanıya bileceğinide söylemiş midir?
bu ara kartın iadesini istedim daha fazlasına kalbim dayanmayacak. garanti bankasından bir kart daha alamam
ilerlerken çarptığı sandalyenin yere düşmesini göz ucuyla takip etti ve bir adım daha atarak camın kenarına geldi. yavasça camdaki buharı sildi, silmek istediği aslında buğulanan gözleri mi yoksa son 6 yılda hayatınadüşen gölgelermiydi bilemedi.
önce öylece baktı dişlerini ve yumruklarını sıktı, sinirlerine ve öfkesine nasıl hakim olmaya çalışıyordu. sonra çam ağacının dibindeki masada ağaca yaslanmış sigara içen hakkı'yı fark etti, kimse bu masada öyle yayılarak oturmazdı. aslında tam olarak oturmada denmezdi. oturcaklara uzunca oturup ağaca yaslanır ayaklarını yukarı masanın üzerine atar, hakki koçuğunun kapşonunu kafaya çeker ve dünyanın en önemli işini yapar gibi sigarasını içerdi.
sigarasından bir derin nefes daha aldı, çam dallarının arasından gökyüzünü seçmeye çalışarak üfledi. sigarayı başparmağı ve orta parmağının arasına sıkıştırarak ileriye doğru fırlattı. arkadan gelen sesleri duysada bunları önemseyip hiç kıpırdamadı bile. yerlerdeki ağaç yapraklarının çıkartıkları sesleri seviyordu. ama onu mutlu etmek için daha falza dökülmüş yaprak lazımdı. zaten bunlara ona göre zaten ağaç da değildi. ancak ağaçcıklar olabilirdi.
"naber moruk, yayılmışsın yine mekanına" dedi musa, hakkının karsına otururken. aslında hakkı onun gıcık aldığı tipik özelliklerin hepsine sahipti ama, bu çocukla garip birşekilde çok iyi anlaşıyordu.
"ne olsun moruk, geldik yine işte, neyaplım" diye geçiştirdi.
-başın saolsun tekrar.
-dostlar saolsun. hafifçe yerinden sallanarak masanın üzerindeki paketti sallayarak iki sigara çıkarttı ve musaya uzattı, birer sigara yaktılar.
"eee sen neyaptın anlatsana" diyerek doğruldu başını masaya koyduğu kolları arasına aldıı. bu halile onu uzaktan gören tinerciye bile benzetebilirdi.
"bilidndik hikayeler, pedere resti çektim geldim işte" dedi musa. eskiden böyle şeyleri pek tiye alırlar saatlerce geyik yaparlardı ama, bu sefer ikiside geyik yapmak niyetinde değillerdi.
sigaradan derin bir nefes aldıktan sonra hakkıya gözlerini kaldırarak baktı,
- baksana.... duraksadı.
hafiçe başını kollarının arasından kaldıran hakkı musaya doğru baktı ve sigaranın gri dumanını üfledi.
-boş ver.. deyip masadan kaltı musa. artık ne diyeceğinden ve ne yapacağından pekde emin değildi.
ramazan ayı malumunuz efenim, dolasıyle bu ayın gelenek ve göreneklerinden bahsetmez isek hicap etmiş oluruz efenim.
bu ayın en büyük geleneği "nerrrdeeee eski ramazanlar" demekten geçer. peşine de şu mısralar vuku bulmaz isler "eskiden ramazanlar böylemiydi.." pekde hoş ayılmazlar.
yanlız bir de yeni geleneklerimiz var. bu ayda facebooktan konu ile alakalı videolar yazılar resimler paylaşmak geleneklerimiz arasına yerini alrıken. kutlama mesajlarının yerinden zaten bahetmicem.misal yukardaki karikatürü göremyen kalmamıştır.
baya ciddi bir giriş oldu hafız ramazandan olsa gerek. şekeri düşüyor insanın ondan sanırım.
----
sizlere bunları demet demet sunacaktım ama ilk malzemem gidince hevesim kaçtı. ( yukardaki paragrafı önceden yazmıstım). malzeme malumunuz facebooktandı. arkadaşın biri paylaşmış saolsun, sevmiştimdir hep palaşan arkadaşları. bir ara en paylaşımcı, en sağlam paylaşımcı en boş beleş paylaşımcı arkadaşları liste ahlinde afişe edeceğim.
vatandaş profilini silmek ve veya beni engellmek yöntemlerinden birine başvurarak videoya erişimimi ortandan kaldırmak bir vesilesiyle. (bu kelimeler bu gece merak saldım anlasılan) tüm blog yazma hevesimin de içine etmiş bulunmaktadır.
---{1saat sonra edit}
işte vidyolara dair kısa özetler
ilk videomuz kamu araştırması yapan bir televizyona ait soru Türkiye'de ilk önce nerde oruç açılır?
gençlerimiz yaşlılarımız, tabi kongreye yoğun ilgi göstermişlerdir.ilk belirlemelere göre izdiham sonucunda 2 kişi havale geçirerek en yakın sağlık evine gönderilmiştir. sağlık evine ulaşamayan ekipler 2 kişiyi cami avulsuna, üzerine not bırakarak terk etmişlerdir.
kongrede bir birinden ilginç araştırmaların sonuclarını açıklayan yerel halkımız, isveçli bilim adamlarına taş çıkartan sonuçları gözler önüne sermişlerdir. kongreye tokattan katılan ve alfabe üzerine araştırma geliştirmeler yapan sayın talat harfsayan a harfiye başlayan ilk ilimizin tokat olduğunu ortaya koymuştur.
bir sonraki katılımcı şimşek yurtseven ise coğrafi ve histoloji ayrıca astronomi biliminden yararlanarak istanbulun Türkiye'ninkalbi ve en doğusundaki şehirlerinden olabilirken batıya yakınlığıylada göz doldurudğunu belirtmiştir. ayrıca sayın yurtseven istanbula gerekirse ileri uçta ikilinin arkasında da oynatılabileceğini bu bakımdan çok emhemiyet arz ettiğini sözlerine ekelemiştir.
bir diğer vidyomuz ise geçlerimizi yakınan ilgilendiren halk arasında cs olarak tabir edilen counter strike savaşından gelen son haberler ile ilgilidir. elcezire istanbul muhabirlerinden alıdığımız bilgilere göre dust_2 ateşkes antlaşması için bir araya elen eşkiya ve eşkiya sevmeyenler timi dust_2 yerel saatine göre saat 20:03 de iftar yemeği için bir araya gelerek konuyu masaya aytırdılar. bir ara iftar için top patladığında gergin anlar yaşansada, alınan bilgilere göre bu gerginlik kısa süre de atlatıldı.
haberlere ilişkin detaylı bilgiler ana haber bültenlerinde
{4 saat sonra edit}
bak dayanamadım gene araşırdım buldum senin için
karla bonoff all my life dinle kendine gel {buda bonus}
{4ucuk saat sonra edit}
[bu arada blog yazarım diba'dan haber alamayalı aylar olmuştur, hayati durumundan endişe etmekteyim. nerdesin moruk diyorun kenisine]
{4 kaçık saat sonra edit}
bu arada patrona en kısa zamanda dönüş yapıyorum. eski sayılar burdan
patron II
patron I
...bu facebook hep kendince oyunlar oynardı, bunları dile getirip facebooku şımartmak niyetinde değildim epeydir. ama kendini aştı artık, yeni yöntemler peşine düştü deyyus. eskiden böyle ufak minik şeyler peşindeydi, kendince çöpçatanlık, reklam falan yapıp eğleniyordu. kenadar hatunlar gösterip, "bak hafız abu taş senin arkadaşın olabilir, hele bir bak bakem" diyordu. şimdi resmen bizi aptal yerine koyuyor bu melet. bak yukarda da görüldüğü üzere kendime bir mesaj göndermişim. artık iş güç tabi kendimle başbaşa kalamadım şöyle uzun zamandır, bir görüşüp halleşemedim. anca facebooktan mesajlaşıyorum kendimle =) . türk kızları buna "te allam ya" diyor...
...pek rüya görmek gibi bir alışkanlığım yoktur, ayda yılda bir bilemedin ikikez görürüm, neyse uzatma. biri "moruk dün gece bir rüya gördüm. alf gelmiş beni yiyordu, meğer alf zombi imiş..." yada " hafız dün gece rüyamda, beyonceyi gördüm, hatun gerçekte televiyondakinden daha güzelmiş lan" deyu anlattıklarında hep boynumu büker kalırım, "bende şunu gördüm ruyamda" diyememenin hüznünü yaşarım hep. ama dün gece bir rüya gördüm. ayda yılda bir rüya görmüşüm koşup anlatacam, ulan borumu enson nezaman görmüşüm ben rüyayı. hemen sabah telefonundan işin uzmanına anlatim dedim. aradım annemi, hemen giriştim söze, şu şöyle oldu bu böyle oldu. annemde her söylediğimin ardından "xxx görmek iyidir, xx gören şöyle olur derler" "yyy görmeyi iyi saymazlar" annem böyle yorumladıkça ben daha bir heyancalanıyorum, rüya gördüm tüm geleceğimi öğrenecem sanıyorum, bir heyacan bir heyacan. en son geçen replikler şöyle:
- balta adamın boğazına girdi.
-kan çıktımı?
-çıktı tabi, boğaza girince, kan çıkmıyormu normalde, ne bilim hani rüyanın yanbancısıyım ben, bende çıktı.
-dalga geçme, kan çıktıysa rüya bozulur.
- nedemek rüya bozulur?
-rüya bozulur işte, kan rüyayı bozar, öyle derler.
-anne ne diyon sen, ayda yılda bir rüya gördük nasıl bozulur, bir git işine, niye bozulsun ki,
- bozulur işte..
bilmediğin işe karışmayacaksın işte, ben ne bilim rüyada kan görmememiz gerektiğini, bilseydim hiç bakarmıydım kandan tarafa. ayda yılda bir rüya görelim dedik onuda elimize yüzümüze bulaştırmışız, görememişiz. içimde uhte olarak kaldı buda. ama ilk anneme anlatmm kötü oldu. en azından önden bir kaç kişiye anlatıp, ben de rüya gördüm deseydim :D ...