imagine-1

Posted: 21 Haziran 2011 Salı by wildceno in Etiketler: ,
0

"elle tutulur, gözle görülür" diye bir deyimimiz var ama, ben düşündüm gözden başka bişeyle görebileceğim bişey bulamadım moruk.

zaten hayatta elle tutulur bişey de aramamak lazım. sonra hayat eline verince yok felek bana niye böyle yapıor, kara talilim püsküllü belam oluyor

birde bir ödül alırsam konuşmamda dünya barışının yanında, "şevval sam şarkıcılığı oyunculuğu bırakıp, sıradan bir yaşam sürsün istiyorum" diyeceğim

balık hafızası zor iş kardeşim, öyle böyle değil. şuraya bişey yazmaya geldik, kafa bırakmadınız adamda.unuttum ne yazacağımı.

bu arada türkçe olimpiyatlarında sorulsun istediğim bir sorum benim de var: " bir imangücü kaç beygirdir?"


~güzel bir yorum ile~
Seni sevda tanrıçası yapan
Şu aptal gönlüm değil mi
Gözlerin kurdu gönlüme tuzak
Gözlerin de suçlu gönlün de
Bir gökyüzü, masmavi deniz sensiz kimsesiz
Bir de ben sensizim..
Biter bir gün biter elbet
Bitince ben, ben olur muyum
İnsan hergün ölmüyor ki
Öleceksem senden olsun
Ama aşk eski bir şarkı saklanmış masallara
Çığlıklar sancılar değmeyin yarama
Ama aşk eski bir günah sessiz bir hatıra

bir başka yorum leyla mecnun 'dan bu kıza kadar
mahallede takılırdım dokuza kadar
herşeyi götürürdüm sakıza kadar
kafamdan başaka yüküm yok
yoktu kıza kadar bu kıza kadar bu kıza kadar
sırtımda hırkamla yaza kadar
annemle giderdim pazara kadar
ferdiden başka gücüm yok
yoktu kıza kadar bu kıza kadar bu kıza kadar
o gemi gelmedi limana kadar
iş arar dururdum sızana kadar
azımdan çıkanla kulağımın duyduğu yok
yoktu kıza kadar bu kıza kadar bu kıza kadar
kapı kapıyı açardı yetene kadar
görüntü hep vardı bitene kadar
ben böyle bir adam mıydım 
kıza kadar bu kıza kadar bu kıza kadar
derdimiz vardı bize kadar
şimdi oldular dize kadar
kıza kadar bize kadar dize kadar

genelde

Posted: 15 Haziran 2011 Çarşamba by wildceno in Etiketler:
0


rahat mısın?

inanırmısın şuraya soru işareti koyacam diye kendimi yedim, o tuşa bas bu tuşa bas bir türlü tutturamadım. klvayede harf bulmak zor zanaat üstat.

"gelde, iki lafın belini kıralım" diye bir söylem var daarcımığımızda, nasıl içler acısı bilemezsin. yarın bugün laf severler derneği çıksa size dava açsa. naprsınız haliniz nice olur hiç düşündünüz mü (buraya soru işareti gelecek)

bundan seneler önce ben lisedeydim. edebiyat hocası vardı, beni yazım çirkin diye sınıf ortasında isim vererek rencide etti, ben altta kalır mıyım? kaldım tabi, el yazısı dediğin nedir ki mühim olan iç güzellik dedim. ama nekadar etkili oldum bilemiyorum.

felekle mevcut durumlar hakkında, bir toplantı yapma kararı aldım, gidip diyeceğim, böyleyken böyle böyle. adam ol aklını başına topla, benim yüksek yerlerden tanıdıklarım var.

birde bu toplantının peşine zaman ile bir toplantı yapmayı düşünüyorum, ne zaman geçip ne zaman geçmeyeceği hakkında kendisine deyalı bilgi vereceğim. yeter artık bu serserilik.

lise demişken, herkesin aksine bizim lise son sınıfı berbattı olm, sınıfın bir yarısı diğer yarısı ile konuşmuyordu.

seçimler üzerine çok geyikler dönüyor, insanların bir birlerine görüşleri için lakaplar takıp alay etmesi iç sıkıcı a dostlar

iç sıkıcı da değişik bir kelime böyle tek başına, bir anlamsız bir boş anlatamam, birde kısmet bağlanması var onu hiç çözemedim, isveçli bilim adamlarına havale ediyorum.

en sevidiğim elektrik aleti vavien anahtar biliyormusun. böyle sempatik böyle ağır başlı bir başka elektrik alati yok arkadaş. sen normal anahtar gibi dur ama içten içe çok iş yap. alkış efendim alkış

o değilde

Posted: 8 Haziran 2011 Çarşamba by wildceno in Etiketler:
0

hoş geldiniz tekrardan,
nasıl sıcakları beğendik mi?
sıcaklar derken havalar yaza dönmüşken ben hergün yağmur bulup ıslanıyorum. artık dışarı çıkmadan haber vereyim ki insanlar dikkat etsin onlar en azından ıslanmasın. 
artık ben suya gidemedikçe su bana geliyor. bir buçuk yıldır denize gidemedikçe, yukardakinin bu hizmet anlayışı aslında güzel ama, bazende yorucu oluyor, fazla ilgilden şımarıyorum. bazende diyorum ki gidip bu sene deniz sezonunu da açayım herkes kurtulsun.

bu arada uzun zamandır bloglar nicedir bakmıyordum. bir ben yazmam etmem sanardım, baktimki pekçok blogger sermiş yaymış iyice. arkadaş bune adam sendecilik , bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılıktır. heyeyeyttt

birde hopa devlet polis mevzu varki insanların politik görüşleri uğruna insan sağlığını hiçe saymalarını anlamak güç. biri devletin emekli memuru öğretmen diğeri devletin görevli polisi. aslında ikiside bizim kardeşimiz. birinin ailesine başsağlı diğerine geçmiş olsun diyeceğimize, aparıp köpürüyoruz. başta başbakan, en üstün görevi yerine getirmiş öğretmenin adını anmak istemiyor. hopa halkını anarşitlikle suçluyor. bazılarıda görevli polise kin kusuyor.

birlik ve beraberliğe bukadar muhtaç olduğumuz şu günlerde, bir paça çorbasından, bir künefeden uzak duüşmüş deli gönül, neylesin.

Hürriyet ve güvenlik; tutuklama, gözaltina alma, islahevine gönderme ve resmî müessesede gözlem altina alinma hallerinin disinda hiçbir kisi veya kurum tarafindan ihlal edilemez. Kisinin özgürlügünü saglamak hukukun görevidir. 
Polis yolda durdurup, üzerinizi ya da çantanizi aramak isteyebilir. Buna hakki var; ama önce size savciliktan aldigi arama kararini göstermesi gerekir. Göstermezse siz sorun.
Üst aramasi için makul süphenin olusmasi gerekir. Kolluk kuvvetleri süphe durumunda kimlik tespiti yapabilir. Bayanin üst aramasini erkek, erkegin üst aramasini bayan polis yapamaz. Hukuka aykiri olarak bir kimsenin üstünü veya esyasini arayan kamu görevlisine (polise ) üç aydan bir yila kadar hapis cezasi verilir
Spor karsilasmalari, miting, konser gibi yerlerde polis, savcilik emri olmadan üst aramasi yapabilir. Bir binayi korumakla yükümlü polis memurlari, içeri girmek isteyen kisileri arayabilir. Direnenler, 5326 sayili Kabahatlar Kanunu'nun 32. maddesine göre para cezasi öder.

oy oy

Posted: 18 Mayıs 2011 Çarşamba by wildceno in
0

her şeye örnek var hayatta, her yılın kralları ve soytarıları. çok vurdum duymazlarıda var. sorsan herşeyi bilirim ben. siyaseti çok bilirim, bilim desen benim işim, hangi ilacı kullanacağımı çok daha iyi bilirim. doktora ihtiyacım yok benim, öğretmende gerekmez bana, kendim öğrenirim. okumam yazmam var. ama ne okur ne yazarım. zaten biliyorum, benim bildiğimden iyisini mi yazıp bilecek. eğitim sistemini bana verseler bak nasıl düzeltiyorum hey gidim hey. sağlık sistemini öyle bir yaparımki gören herkes şaşırır.
peki bilin bakalım benim mesleğim ney? benle aynı fikirdemisin? bana karşımısın? peki bunları nasıl savunursun. 

gece sokakta şöyle bir tur attım. tayyip bey komşularım dediye, tayyip beyin evi az yukarda. düşündüm sokakta yürürken tayyipte evinde sıkılsa şurda karşılaşsak. tutsam kolundan az iki dakika otur şuraya sana iki çift laf edecem desem. otursa, ne derim neyin hesabını sorarım?
sırf tayyip bey değil, kemal bey, devlet bey*

çocuklarımızın olmayan piskevitleri, ülkemizin işlenmeyen toprakları, üretmeyen tüketen topluma giden biz türkiyeliyiz. topraklarımıza ekilmesin diye verilen paralar. çiifçiyi doyurmuyor aç bırakıyor. mahkum ediyorken, ben hangi sorudan başlardım, siyasi parti başkanına soru sormaya. 
türkiyemde araştırma labratuarı sayısı birkaç ile sınırlıyken. yüzlerce mühendis mühendislik yerine, anlmasız işlerle uğraşırken. tek hesapladığı 10 yıllık kredi ile ev alabilirmiyim olmasımıdır.
öğretmenler kpss ile sınınanırken,
doktorlar tam gün yasası ile tüccar yapılırken
geleceğimiz cocuklarımız şifreydi değildi derken
ben neyi soracaktım,kim nerde kimi nereye atadımı sorayım, kimin nerde kaseti varmı sorayım, milletin kirli çıkılarını mı sorayım.

ben bildiğim içindirki, benim ne öğretmene ne, doktora, hemşireye, ne mühendise, ne çifçiye ihtiyacım var. 

kaba taslak bir hesap yaptım, benim üzerimden devlet (maşımdan direk+harcamanlarımdan+şirketin benim için harcamalarından)  en az 2500TL aylık vergi alıyor. bu kadar rakamı hesaplayınca, bunu naptınız diye soracaktımki, bukadar parayı bana hissettirmeden cebimden çektiğini şimdi fark ediyorsam, naptını sormak hicap olur.

geçen öğrendiğim üzere türktelekom 1Mdolar akp seçim fonuna yardımda bulunmuş, kaba bir hesap ile bakarsan akp nin epey bir seçim fonu var, e chp ninde var, aa mhp ninde var, ee diğer partilerde var. 
x partisi seçimim fonunu kağıt bayraklar zangır zangır arablar yerine birtane araştırma labratuarı açsa, belki gönülleri feth etmez ama yapılabilecek en güzel işi yapar.
belki bu uzak bir beklenti, ama biz bilginlerin kaçtanesinin kağıt üzerine a'dan z ye olmasa bile a'dan c'ye bir projesi var?

hangi partiye oy kullanmanız gerektiğini bilmem ama, oy kullanın. demokrasi, ben kendimi yönetemiyorum gel beni yönet şekline girmesin!!


dip not olarak:  (Bizim aile filminden 1975 Münir Özkul )

"Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, herseyin var. Binlerce kişi calışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu, karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmasın! Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum. Hıh, sen, büyük patron, milyarder, fabrikalar sahibi Saim Bey! Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm! Ben, Yaşar usta! Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimizr parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme! Dokunma çocuklarıma! Dokunma oğluma! Dokunma gelinime! Eğer onların kılına zarar gelirse, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni! Anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile!"

hizmet ödülleri

Posted: 28 Mart 2011 Pazartesi by wildceno in Etiketler:
0

farkına vardıkça kendi hayatımda başkalarından daha az görüşüm ve yetkim var sanki. fazla değil bundan 1 yıl önce kendi hayatım hakkında sanki daha çok söz sahibi idim.  belki benimkiler ufak hayllerle sığsularda korsancılık oynamaktı ama, korsanda bendim kaçırılan geminin tayfasıda.

bugünlerde insanlar daha fazla öğüt verir oldular, doğrular yanlışlar aktarılıyor onlara göre yüzüme vuruyorlardı, bana sorarsanız sadece gevezelik edecek yer arıyorlardı. hele bir askerlik mevzuu varki tsk gel demiyor şuaralar bende gitmiyorum-kısaca alan razı veren razı- what the fuck is going on your mind man?
benim için en iyiyi isteyenler neden doğrular için kendi süzgeçlerini kullanıyorlar. hata yapmak ruzgarı ağzımdan çıktığı gibi sevmek hakkın değilmi benim. belki burnumuz eğri ama doğrusuna gidilecek daha çok şey var.

ülke olarak bir sınavdan geçtik ygs eskiden öss veya öys falan olan şeyin son versiyonu, ülke olarak sınavıda barajı geçemedik. haremlik seramlık uygulamalar, keyfi ugulamalar, yasak olduğu halde sınava kabul edilenler, yasak olmadığı halde sınava kabul edilmeyenler.

yüce mecilisimiz yakında hükümete kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi vericek. yasama yı zaten kontrol eden hükümet artık yasal olarak bunu yapabilecek. gücler ayrılığı artık güçler birleşmesi haline mi geliyor acaba*

garipsediğim bir başka sorun ise kendi hesabıma okadar vurdum duymaz olmuşum ki, bunların hiç biri yapılan zamlar yanlış ve keyfi uygulamalar dahil sanki sıradan birşeymiş gibi geliyor gözüme.

yorgunluk insanı tamamen değiştiriyor, bambaşka bir insan yapıyor inanırmısın.

ama işyerinde bağıra bağıra (belki onlara göre yüksek sesle) çalışan kadınlardan gıcık alıyorum, hele iş yaparken kendi kendine konuşanlardan hiç haz almıyorum. şuanda arkada bir tanesi çalışıyor, bunlar iki numune, biri gidiyor diğerini veriyorlar. arkadaş benim ne çilem vardı ya. bunları ilk uçakla japonyaya götürüp nükler reaktorun avlusuna sepetin içine notla beraber terk edecem.

yakında 9 aylık hizmetimizin ödülünü uuuuuuzunca bir tatil olarak alacağız.

----burdan sonrası geçmişte karalama şeklinde kalmış şeylerdir---
birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şugünlerde.burnumun asli görevini terk edip salgılama işine girişimesini kınıyorum, ve sesleniyorum; "bunlar kağıt medil firmalarının kirli ayak oyunları, amerika var arkasında. gel asıl işine dön".


espressonun şeker ayarını tuturamayınca ne iğrenç oluyor bu melet

abidik gubidik cümlelerle beyinlere durgunluk vereceğinize, düzgün cümlelerle beyinlere yol verseniz

he gece shiftinin hemen başında dinlenecek parçayı dank diye buldum. sabahlar olmasın http://www.youtube.com/watch?v=gNWGnTtKZwA

fizydeki düşünce güzelde; ağızlar hiç hoş değil be sanki sigara ile savaş için yağılmış reklam gibi

sabahın şu saatinde dışarda ay'a nazır içilen kahvenin, vucuda yararı çok büyük. (5:34am)

kış sporlarına "kazak örme" dalı eklesin yoksa erzurumda kepaze olacaz

güzel bir Al Anduluz çalışması  http://ff.im/wZKNe

sabahın 4ünde uyanık kalma çalışmaları http://bit.ly/eC5H7K

cep telefonu çıktı çıkalı erkeklerin elinden tesbih kalktı, kızların eline tesbih oldu

moda bayanların kıskandığını giymesidir

Güzel bir müzik grubu burdan dinlenir http://bit.ly/i3Bmh2 burdanda grup hakkında bilgi http://stellamara.com/

hayat çok güzel; televizyondakiler hep doğruların peşinde, siyasilerimiz biz hür yaşayalım diye yırtınıyorlar

efkarsal

Posted: 27 Mart 2011 Pazar by wildceno in Etiketler: , ,
0

ben zaten yazamıyorum, yasaklamalar ise bu işe el ayak olup, engelleri çoşturup men etmekte sınır tanımamaktaydılar. amma velakin yooook dedim, bu işin bir çözümü olmalı dedim. farkına vardım ki ula zaten yazmayı değil okumayı engellemişler.

ülkemizde henüz düşün özgürlüğü oluşmamışki, kitap için polis göz altına alımlar, baskınlar yapıyor, internet siteleri yasaklanıyor. gazetecilere saldırılıyor ve buna rağmen medya hala kör ebecilik oynuyor.

ben kendi sorunlarıma değinecektim, sanki bana sorulmuşçasına dertlerimi pövkürecektim birden evrensel değer taşıyanlara yöneldimki, çıkartılacak sonuç aslında içsel kişiliğimizde oluşan sorgular, evrensel gerçeklikten çokda uzak değildir.

yukardaki cümleye pek takılma, arada öyle oluyor.

çalışmaktan yoruldum, cidden bak. geçengün farkına vardım ki uzandığımda "ulan uyuya kalıp işe geç kalmayalım" demediğim olmuyor. sadece bu stres bile yıkıcı oluyor insan bedeninde. evde nedensizce uzanmak zamansızca uyuyup yine vakitsizce uyanmak bile lüks olmaya başladı bugunlerde.

tatil şuraya gideceğim, şu kitabı okuyacağım, şuraları gezeceğim, bu aktiviteler katılacağım şeklinde planlardan bile uzak ufak tefek bir tatil, sadece benim olması bile yetecek bir tatil arıyor gönül.

uzaklardaki sıkıntı:
bir sıkıntı var, her anı öğrenmek ve emin olmak isteyen bir sıkıntı, uzaklarda, ama kalbinin yanı başından titretiyor seni. her an endişe içersinde parlamay hazır bekliyor, gergin bir elf oku gibi. bizimkiler memlekette, tedirginler ve heran aslında titriyorlar üzerime, hastamı, aç mı açık mı?

iyiden iyiye geçiyor zaman, kum saati bozuk sanki, günle güneşle emin olmak istiyorum zamandan. ama suç bende daha ne istediğimi bile bilmiyorum ondan, geçsin mi, dursun mu?

evim düzensiz. öylede olmalı, gitmeye hazır. düzene sabit bir mekana, bir kayın gibi yerini sevmeye hazır değilim henüz. henüz bir yaprak gibi ordan oraya.

sorsanız bana hayatın en güzel yanı nedir diye, bu soruya herkesin farklı bir cevabının olmasıdır hayatı güzel yapan derim. yada sormayayın bana hayatı zaten daha güzel ne varki bildiğim tattığım?

aslında konuşmak isterdim pek çok zaman hemde pek çok uzun, ama farkında vardıkça senin duymadığının , çığlıklar battı dilime, konuşamadım.

nasılda değişti birden, bilindik kokular, mekanlar, bildindik yüzler. belkide değişen sadecce yalızlıktı, sensizlikti.

gündem madedeleri

Posted: 5 Şubat 2011 Cumartesi by wildceno in Etiketler: , , ,
0

ülkemizde süren garip tartışmalar, saçma gündemler. evet çok garip şeyleri tartışıyoruz ülke olarak, bunların taze olanları taraftar başbakanı yuhalayamaz mı yuhalar mı, muhteşem yüzyıl dizisi yanlış mı doğrumu, defne joy'un ölümü ve hıncal uluç'un yazdıkları. vicdansızlıkmı kitap tanıtımı için mi yaptı bunları vs vs.

açıkçası bende defne joy'u tanımam ve daha pek çok insanın tanımadığından eminim. belki bir iki kere bir yerlerde görmüştüm ya gazete köşelerinde yada bir televizyon kanalında. ölmüş gitmiş, inanıyorsa allah öbür tarafta taksilatını affetsin. yakınlarına sabr versin.

durduk yere gündemime bukadar çok sokulunca merak ettim, çok önemli biri miydi ben mi atlamıştım. wiki den kısa bilgi alayım dedim. henüz genç yaşta hayata gözlerini yummuş, yazık. fakat beni okadar çok ilgilendirecek birşey de yapmamış. öldü diye yalanlara yatacak değilim, dünyaya insanlığa en önemli buluşları olan insanlar öldüğünde en ufak bilgimiz olmazken, ünlü şahsiyetlerin bunca gündemimize sokulması sıkıcıydı. ( burda defne joy ve ya başka bir kişiye hakaret ve ya başka bir şey yoktur. sadece hayatta herkesin hakettiğini bulamadığına deyinmek istedim )

diğer yandan hıncal uluç ülkemizde bir yerlere gelmiş bir insandı. ben kendisini pek sevmem, tavırlarından hoşlaşmam, hatta benimle bu görüşü paylaşan binler vardır. facebook grubu kurup sayıyı toplaymaya gerek yok. diğer yandan uluç'un yazılarını ve kendisini seven insalar da var bu ülkede. hıncal uluç ve ayşe özyılmazel'in kitabının çıktığı bir günlerde hıncal'ın yazdığı Bu nasıl bir mahalle baskısıdır?.. isimli yazısıyla prim yapmaya mı çalışmıştır. bilemiyeceğim, ama pek öyleymiş gibi durmadı. ki kitabın bir değer ortağı defne'nin ölümünden üzüldüğüne ve hıncal'ın yazısından utandığını twitter dan belirtmişti.

hıncal son günlerde belki defne kadar popüler değildi, ama kitap satışlarıyla ilgili olarak; kalem tarzını uzun zamandır bildiğimiz bir yazar, hoşlanan alır, hoşlanmayan almaz.ama şunuda kabul ediyorum ülkemizde bu tarz reklam yapmak pek moda ne garipki.

yazının içeriği hakkındaki düşüncelerime gelince: her zamanki açıklamalar yapıldı, sahte üzülmeler açıklamalar vs. doldu taştı ortalık. insanlar ölenlerin ardından bunu yaparlar. dedemin şöyle bir hikayesi vardır:
yaradan ölümü dağlara vermiş, bir dağ ölünce tüm dağlar ağlamış. yaradan ölümü dağlardan geri almış.
yaradan ölümü taşlara vermiş, bir taş ölünce tüm taşlar ağlamış, yaradan ölümü taşlaradan geri almış
yaradan ölümü insanlara vermiş, ölenin yakınları ağlamış, diğerleri umursamamış.

diyeceğim kimseye akıl vermek değil. insanlar böyle biri ağlar diğer güler, bir başkası umursamaz, kimi bundan çıkar sağlamaya bile çalışır. benim sorgulamak istediğim içtenlikti. kaç kişi üzüntüsünü belirtirken içtendi? hıncal düşündüklerini söylerken suçlu sizler hıncal'a ahkam keser ona hakaretler ederken haklı idiniz. ben hıncal'ın açıklamalrını içten buldum, düşündüklerini açıklıkla dile getirmişti. ama benim yargılarımla yazdıkları doğrumuydu? bu soru çelişkiliydi.

ben bir kadının içmesine gece yarısı biryerlere gitmesine, geceyi o akşam tanıştığı biriyle geçirmesine onun evine gitmesine karşı değilim. bu konuda hıncal'ın yaptığı ayrım üzücü. eğer böyle birşeyden birilerini suçlamak gerekiyorsa neden aynı durumda erkekde suçlu olmuyordu. bakınız burda feminist bir tutum içersinde değilim. aynı tutum bekar evlerini gençlerin yaşadığı evleri batakhane olarak nitelendiriyordu. yıllarca yaşadığım, ve hala binlerce gencimizin yaşadığı evleri bekar ve evli evi diye ayırıp bekarların yaşadığı evlere batakhane olarak davranmak defneye yapılan ayıpdan daha fazlasıdır.

diğer yandan ben sevgiilim bu tarz bir tutum içersinde bulunmasını onyalamazdım. bu evli olmakla cocuğu olmakla alakalı birşey değil. aynı anda tek ilişkinin olması gerektiğini ve bunu zedeleyecek olaylardan kaçınılmasını savunan biriyim. ama bu düşünce bile defne'yi herhangi birşeyle suçlamamı gerektirmez. zaten böyle bir kanunda yok :) hıncal'a hak verdiğim yer ise gündemi bu olayların tutması.

defne için çok üzüldük. hıncal'a sinirliyiz, pekiya diğer olaylar.defne yaşasa evine gittiği çocuk ölese onuda bukadar tartışacakmıydık, bukadar üzülecekmiydik?  yüzlerce ölümü bekleyen cocuğumuz (daha hayal bile kuramamış olanlar, bir harf öğrenme fırsatı olmayan, henüz dünyadan hiç ses duymamış, birkez bile dünyayı görmemiş) var onlar öldüğünde bukadar tartışıyormuyuz? böyle kocaman sayfaları onlara ayırıyormuyuz?

ölüm haricinde gündem olması gerekenler var, hanginiz okadar hakkımız yenirken ciğerlerimizi süküp alırlarken bukadar tepkiliyiz. türlü kandırmacalar anlatıldığında zaplarken defne' nin ölümünü saatlerce dinliyoruz. (yakınlarını tenzihen söylüyorum).

diyeceğim o ki acaba hıncal mı defne'nin ölümü üzerine prim yapmak niyetinde diğerler mi?

can sıkıntısına bire bir

Posted: 4 Şubat 2011 Cuma by wildceno in Etiketler: ,
0

aslında bende herkes gibi radyolarda kelimeleri müzikle bölerek geniş bağlamda cümle kurmaya çalışan, cümlelerini müzikle süslediklerini ve böylece bünyelerde afrodizyak etkisi yaratacağını düşünen Djlere gıcık oluyorum. ve aslında gıcık olduğum dj tarzlarını listelemeye çalışırsak, ki herhangi birinden  böyle zahmetli bir liste yapmasını istemek acımasızlık olur, o listenin sonunun gelmeyeceğini sen benden o senden daha iyi bilir. o senden ve benden daha iyi bildiğine göre en iyi bilen o dur. o nun kim olduğu olaslıklara bağlıdır, onun o radyo dji olma olasılığıda vardır. kendinden gıcık aldığımızı en iyi djyin kendisi bilir budurumda. bak olayı matematiksel olarakda ifade etmişken artık asıl meseleye dönelim.

asıl mesele ise aslında bir meselenin olmayışı, zaten bir mesele olmadığından canımız sıkılıyor, işin garip tarafıda bir mesele olduğunda o mesele gelip canımızı sıkıyor, o halde canımız her durumda sıkılıyor. ve bu verilerle "sıkı can yeğdir kolay çıkmaz" deyiminin paydalarını eşitler ortak paydada toplarsak elimizde ne var? canımız cıkmayacak, o halde daha çok uzun süre canımız sıkılacak.

peki can sıkıntısı nasıl giderilir?



,

sosyal sürtükleşme evresi-1

Posted: 3 Şubat 2011 Perşembe by wildceno in Etiketler: , , ,
0


Bir diğer konu ise yıllardır sosyal medya propagandası ile bir neslin sosyal sürtük haline gelmesi.
Bu internet özellikle sosyal ağlar, orta ve ileri yaş insanların içindeki hoyrat sürtüklüğü ortaya çıkartırken, genç nesili de sürtükleşme sürecine soktu.

herşey 56K modem ile başladı, MIRC #zurna  ile başlayan chat süreci çok değil bundan 12 -13 yıl öncesine dayanıyor ülkemizde. daha sonra yahoo, icq, msn işlevli hayat ve arkadaşlık sitelerinde rumuz dönemlerinin ardından. günümüz versiyonları çıktı.

eskiden neydik: eskiden hayat gerçek, istekler dürtüler saklanmıştı. ve birden rumuz girerek, istek ve dürtüleri o rumuza aktardık. kimlikler saklandı, dürtüler sanallaştı.  sokaklar yerini bakır kabloların oksitli devrelerine bıraktı. o dönemde pekçok genç kız evli anne, 3 çocuk sahibi baba evini #zurna^^rumuz için terk etti. bazı gönüllere süngüler, kor şişler çekildi, bazı ocaklar yıkıldı. kızlar yeni sevgiliye giden annelerini unutular, oğullar cici anneye giden babalarını hiç affetmediler. böylece bir nesil çatışması gem vurdu 2000li yılların sularında. Evden kaçan kızlar ölü bulundular, erkekler tezgah kurdu yeni neslin okul önlerine, ceplerindeki haplarla.

artık baba oğula, ana kıza düşman oldu bu ülkede. konu din değildi, konu para değildi, konu siyasi değildi, konu düşünce özgürlüğü değildi. konu neydi, koyamdık adını yıllarca.

yapmak istediğini yapamamak, karşı cinse istek ve arzularını dökememek, bazense karşı cins tarafından arzulanmamak, sokmuştu derinlere tüm dürtüleri. zamanla artan iç güdülenme hem dürtüleri artırdı hem gömülen derinliği. kızgın gün görmemiş köpek gibi saldırdı sosyal medyaya ruh, boşluk buldu huzur buldu...

daha önce hiç bir kızla konuşmamış erkek bir anda tek düşüncesi olan cinsel arzunun farkına varmadan tuzağına düştü. tanımıyordu karşı cinsi daha önce onların hayat hakkında cinsellik hakkında ne düşündüklerini duymamıştı. ve ergenlik döneminde aklının arazi olduğu nokta oraydı ve ulaşmak artık bir tıık uzağında kalmıştı saldırdı.

kızlar için durum daha kötüydü, onlar için olaylar daha vahim ve acımasız gelişti. istediği gibi davranamayan, duygularını açamayan özgüven yitiği, sevgilerinin %99unu platonik  yaşayan kızlar doluydu. duyguları hiç sorulmazdı ve zaten kendileri söylemeleride yasaktı. bazen 20sine kadar acinsel 20sinde evlendirip bir anda evinin kadını olunması beklenen kızlar doluydu etraf.

sanal ortamda birden tanınmadan duyguları açıklama kolaylığı futursuzca düşmüştü kucaklarına, sanal ortamın ismi cismi tamamen değişti, pek çoğuna "sanal ortam" denmesi bile çok dokundu, sanal değildi ora kızımız kendini olmak istediği gibi yaşata bildiği o yer sanal olmayaydı, olamazdı.

erkekler sadece güzel kızlara yazardı, normal kızların çoğu erkek arkadaşı olmadan evlenirlerdi. böyle ortamda gelişen bir nesil bir anda düştü sanal ortamlara. bilindik pek çok senaryo gelişti son 10 yılda hepimiz pek çok olayı gördük duuduk, baızları şehir efsanleri haline geldi. bu 10 yılda kızların sanal ortamdan aldıkları gaz ile hayatlarını mutlu kıldılar. 

son 6-7 yılın mucizesi bloglar ise kızların okutmak istedikleri günceleri oldu. abazan kızlarımız burda dillerindeki perdeleri yırttılar, ve nete girme amacı ve umumhaneye gitme amacını bir birine çok yakın tutan erkekler tarafından salyalar akarak takip edildiler. kızların özgüvenleri böylece tavan yaparken artık sanal alemde arsız perdesiz konuşmak, sanal starlar yarattı.

ve geldi ki gerçek hayatta pek de talep görmeyen kızlar ve erkekler, internette buldukarı bir kaç fotoğrafı profillerine koyarak indirdiler dillerindeki perdeleri, artık herşey sahteliğin ötesinde çirkindi. 
ve bu çirkin kızlarımız aldıklar erkek takipçi sayısı ile aldıkları gaz bilimsel olrak açıklanabilecek seviyeyi geçti. 

bazıları yazamak konusunda yetneklerini fark edip kitap, köşe yazmaya yönelip yaptığı azgın argo jarganın abazanlıktan başka birşey olmadığının farkına varsa bile artık, bırakmak çok geçti. bazıları farkına varsa bile bazıları hala varamadı.
Afrodizmalar yadılar, sevgiye aşka dair, eski sevgiliye, yeni sevgiliye dair, sexsin en hunharcansını tarifledirler, abazan kızlarımız artık ekndilerini ifade etmenin ötesine geçmişlerdi. artık birton abazan erkek ne deseler beğeniyor ayakta alkşlıyor onlarla irtibata geçmek için tepişiyorlardı. 

yol böyle olunca bu şatafatlı sayıyı yakalamak isteyen herkız aynı yola başvurdu, son 4-5 yılda bunun mekanı facebook, twitter, ve benzeri sosyal medayalar oldu. sosyal medyalar ile artık sosyal sürtük bir ülke haline döndük. artık ne yana baksak sosyal sürtük ne yana baksak sosyal kaşar. ağızlarında salyalarla dolaşan erkekleri saymıyorum bile. artık hayat
larını bu sanal alemde mutlu kılıyorlar, pek çoğunun elinden internetini alsak hayatta mutlu olabilecekleri bişeyleri kalmaz.

istatistiksel olrak noktarasi

Posted: by wildceno in Etiketler: ,
0


Nasılsınız heyecanlar,


Bugün blogun dibini kazdım, benden habersiz neler oluyor neler bitiyor bakındım, verileri harmanladım, tartıştım, kaleme aldım, sonra bıraktım. bazılarını kaybettim, bazılarını ise burda sizlerle paylaşmaya değer ilginçliklerde buldum. şayet beni bile şaşırtan olaylar, vukulaşmış geçmişimize düşmüş.

bazı arkadaşlar şu ilginç siteler üzerinden bloğa gelmiş.
evlenmelisin.com
pingywebedition.com
ask.com
öyle garipsedim hislendim, alaka kurmaya çalıştım, bulamadıkça efkar yaptım. hani sayıları hiç azda değil, baktım hayırlı bir işe vesile olmuşlar, gençler kanı kaynıyor bunların dedim bıraktım.

bazense google yanlış adres vermiş bazı arkadaşlara, bizde yanlış numara gardaşım demişiz. işte o aranan kelimeler şunlar:
fetisch fotografie eve, frendfeed nedir?, istanbuldan gay arkadas edinmek istiyorum, kan kelimesi ile afişler..
işte böyle kelimeleri arayan insanlar gelmiş. kim lan bunlar? he? kimse çıksın ortaya Yoksa! yoksa bir sonraki maddeye geççecem yani.

birde ulusal yayınımızın ülkelere göre dağılımı var istatistiklerde
1. malum
2. ençok tıklayan ülke Almanya tebrik ediyorum almanları ey canlarım benim.
3. ülke Amerika Birleşik Devletleri, özgürlükler ülkesi bloguma ulaşmak için, engel tanımamış yine %1lik farkla almanların hemen arkasından geliyorlar.
4. ülke Kanada bir ara gidip özelden teşekkür edicem, teee uzaklardan gelmişler,
5. ülke Slovenya ve güzel kızları bizleri yanlız bırakmamış, bizde onları seviyor daha çok bekliyoruz zira Kanadalılar epey fark attımış.
liste Birleşik Krallık, Portekiz, Hindistan vs olarak gidiyor. 17 ülkeye hitap edebilmenin gazına geldim onu diyeyim.


daha ortaya çıkartılıcak nice istatistikler var ama ben bu kelimeyi okurken zorlandığım için, fazla uzun tutmamayı düşünüyorum. zaten yazmak istediğim konu ise sosyal medya ve kaşar nesil. ona geçeceğim birazdan

sportif gobeller

Posted: 1 Şubat 2011 Salı by wildceno in Etiketler: ,
0


sportif insanlarız vesselam, heleki ben. insanların idda kupolarına olan aşkı, şiirlere konu olabilecek türden. idda kupolarına bakarken gözlerdeki parıldamayı izlemek lazım, sevgiliye bakarken böyle parıldamaz gözler.

birde idda sosyal bir olgu, insanları sosyalleştiriyor. geçen banliyo trenindeyim - ki severim treni 15 dk daha fazla yolumu uzatmasına rağmen rahat yolculuk için hep tercih ediyorum - yanımdaki ile karşısındaki birden idda sayesinde kaynaştı, bir idda muhabeeti aldı yürüdü. idda kuponları tüyolar bilgiler paylaşıldı oracıkta, daha önceki maçlarda nasıl sezilerin geldiği, nasıl son saniyede kupoların yattığı, oynanmayan maçların nasılda en ince ayrıntısına değin bilinildiği dillere geldi.
adeta canlı bir spor programına konuk oldum.

öte yandan maçların ardından birbirine laf sokmalar ince ayarlar vermeler çılgınlar koparmalar, içden kin üğütmeler dolup taşıyor. bu sporun hangi türüdür bilmiyorum ama geliştiriyor, beyinlerde ilgiç ayarlar verme yetenekleri hızlanıyor.

bir diğer sprtif yanımızı ise erzurumda kış sporlarında ortaya koyuyoruz. bu zamana kadar kış sporlarına dair aktivitelerimiz, poşetle kayma, kartopu oynama ve kardan adam yapma olan bir milletin sporcuları çırpınıyordu erzurumun soğunda. bir ekranda gördüğüm haber bir gencin önceki gün faliyetlerin açılışında nasılda Türk bayrağını taşıdığıydı. bir çok dalda yarışmalar kıyasıya sürerken biz hiç birinde kale alınacak bir aktivite yapamamıştık. en azından umalım ki organizasyonu başarı ile tamamlayalım.

eğer kış sporlarına, kazak, atkı örme batak pis yedili gibi dallar eklenmezse işimiz zor. yada kartopu kardan adam yapma koyacaksın ki gör başarıyı. kasksız gelen herkesin kafasını yarar bizimkiler kartopunda.

okadar zayıf ki takımlarımız adeta mahalledeki topu olduğu için oynayan çocuk gibi kalıyoruz diğer takımlar içersinde. garip sonuçlar var, bir sporcu 75m atlıyor ki 95m nin aşağısında atlayınca puan cezası veriyorlar, atlamayı bilmiyorsun gelmiş milleti oyalıyorsun burda diyerek. hani 75m de öyle bir rakam ki, zaten 75m ye atlanmıyor, rampadan çıkan bir kayan cismin düşebildiği bir mesafe. arkadaş rampadan atlayış yapmamış düşmüş. buz hokeyi oyanuyoruz. basıkı yapılmayan arkadas bir baska baskı yapılmayan arkadasa pas veremiyor, versede diğeri alamıyor. garip birşey.

tabi sporcu arkadaşlarada bişey demek olmaz. fedarasyonumuz, yunanistana sponsor olurken, kendine sponsor olamamış, sporcu yetiştirememiş.

gün gelir dil olimpiyatları yapılırsa o gün ençok dalda madalyayı dilleyen ülke oluruz.

bir hoş bakış olarak uyku

Posted: 31 Ocak 2011 Pazartesi by wildceno in Etiketler: ,
0

çağrı bilmem aynı fikirleri mi paylaşırız. ama uyku adeta afrodittir, hoş bakar uzaktan, gözlerin içine içine baktıkça kendinden geçer bir hoş olur, memik oğlan olursun, kara büyüye tutulursun feket deva bulmazsın.

uykuyu keşif için beş gece ard arda işe gidersin işte sana beşinci gecenin kraografisi.

gündüz saat 13de üst kattan gelen ayak tıkırtılarıyla uyanırsın, bildiğin o sezen aksunun izmirin kızları parçasındaki nameler gibi değildir o tıkırtı, hatta tıkırtıda değil zaten bildiğin depük. ama depük öyle seriki burusli bi öyle seri çıkartmaz pedükleri. üst kattaki halk dilinde komşu adı verilen yaratıkların enikleri pazar olmasına rağmen atlet olarak eğitimlerini sürdürmektedirler. anne olarak sumo güreşcisi kullandıklarını düşünüyorum, betonun higher level harmoniclerinden.

analog saatin tıkırtısı bile böyle rahatsız etmez insanı. uyandığını belli etmezsin, yatakla bir bütün oluşturmak için elinden geleni yaparsın, herşey kafada biter dersin ama dün geceden senin kafa zaten bitmiştir. kıvranmalar artık Hz cinsinden omit edilemeyecek seviyeler çıktığında yataktan kalkar evin içinde pendulum vari hareketler çizersin.

tam bu sırada vucutda uyanık tek bölgenin gözler olmadığının farkına varırsın, miğden 5 aylık velet gibi ciyaklamaya başlar. sağdan soldan atıştırmaya çalışırsın. yatarsın olmaz kalkarsın olmaz. o arada saatin 15i geçtiğin bilincine varman ile artık yersiz çabalarının rüzgara karşı işemekten öteye geçmediğinin farkına varır, en azından sakin bir yer, bir sıcak yemek için salarsın kendini dünyaya.

biraz restoran kafa gezerek üç beş hoş boş sohbet sonrası saat 18 gibi artık eve dönüp biraz dinleneyim, malum gece işe gideceğiz perişan olmayalım dersin. Bir duş alıp lounge müzik açar dinlenmeyi umarsın, ama vucut asidir, söversin her oto boka da muhalif takılınıp asi olunmazki bilader deyu.bir film, biraz msn derken gece 12ye yakınsar ve büyü artık bozulmadan işe gitmek gerekir.

saat 1 e doğru:
takip etmen gerekn işleri bakar, sistemin ve networkun genel akışına göz gezdirir. geceki çalışmalara göz gezdirirsin. bir espresso iyi gelir gece uzun :)

saat 2 ye doğru
çalışmalar başlar işin yoğunlu artar kesintiler, telefonlar, mailler... bu arada miğdende espresso kendi egemenliğini kurmaya çalışır zira aç karna espressoyu götürdün. ama gel görki gözlerindeki uykusuzluk hızla sonsuza doğru ilerlerken, göz yaşı miktarında azalır.

birden sorgulamaya başlarsın "neden önümde bunca cok ekran varken, bir ton florasan gecenin bu saatinde burda ne işim ben".işte böyle cümle bile kuramazsın gecenin o saatinde cümlede kurulmaz zaten. sen kafandan bu kelimelerle anlamlı bir cümle oluşturmaya çalışırken elinde elektrik süpürgesiyle görevli oturduğun yeri temizlemeye çalışır. "f...."
böyle saçma offislere anca buralarda rastlanır. en iyisi git bir kahve al, uyanık kal, ama bu sefer sütlü olsun.

gece 3 e goğru: gözlerini kırparken gıcırdamasından korkmaya başlarsın, artık ekrandaki mousun yeri kaybolur. gecenin sorusu budur "1 mouse 4 ekran bilmem kaç piksel. bil bakalım bizim tatlı mouse nerde"..

gece 4: müzik dinle uyanık kal ey gözlerim. sosyal medayaları takip et biraz uykun açılır. lanet olsun kimse bişey paylaşmıyor. ayaklarım rahatsızlanıyor masanın üstü çok yüksek, acıtıyor. bilgisayarın kasası bir garip neden anlamadım sürekli kablolara takılıyorsun orda zaten. sandalye ise nekadar da saçma, ulan çay bahçelrindeki abidik sandalyeler bile daha rahat. en iyisi dışrarı çıkayım biraz uykum açılsın soğuğa birde kahve alim.

gece 5: bu kesilen yer nere ya aman.. sabaha kalır zaten.. içim mi.... hoyt nolu olm bu siren de ne. neresi kesildi bişimi var. "yangın senaryosu devre girmiştir. lütfen güvenlik çıkışlarına doğru.." hay sokam yangınıza be yaw. "attention please....." "vik vik viiiiiiiiiiiiiikkkk..."
FFUUUUU............ yarım saat süren lanet bir siren sesi bir anda vucudun tüm birimlerini kendine getirip adeta voltranı oluşturur. gözlerdeki artık acımı sızımı yanmamı her ne haltsa bişey var da adını koyamıyorum, ama artık düzeyli bir ilişki içersindeyiz her ne ise.

saat 6: bir çay biraz bisküvi müzik, bir kaç abidik gubidik saha ile ilgilenilir. son 2 saat için bitmez tükenmez geri sayım başlar.

saat 7: nekadar kaldı.mailler noldu acaba.nekadar kaldı. bugun kim gelecek devir almaya gündüze. nekadar kaldı.

saat 8: açlıktan ölecem miğdem berbat böyle uyuyamam zaten, gidip iki poaça atıştırim.

saat 9a gelirken: yatakta dön dön dön dön. artık gözler uyku denilen yarini unutmuş, gözden ırak gönülden ırak olmuş. bundan sonra gelen uykun ben deyip sayıp söylenmiş gözler. artık yataktan gönül rahatlığı ile kalkılınabilir, vucut artık her türlü eylemi yapacağını söyler, lakin kımıldayacak hal yoktur. artık aşaüıdaki parçanın sözleri yerli yerindedir.

hastalık bir baska rafım

Posted: 26 Ocak 2011 Çarşamba by wildceno in
0

karaoğlan söylerde güzel olmaz mı

ne güldüm ya akşam akşam, şukela bişey http://bit.ly/e4JeAb tamamı da fena değil

bir an önce F klavye ihalesine bizdemi karışsak napsak http://bit.ly/hJmM3p

Geniş ufku ve düşün gücüyle Türk milletine ve dünya ya emek ve değer katmak isteyen vatan kalemine saygılarımızla.



ekşi sözlükte artık eskisi gibi değil, eleştirmeler eleştrimek değil, espiriler espri değil, verilen ayarlar ayar değil. ekşi sözlüğün tamanına artık zamanın ötesinde deyip rafa doğru itmek istiyorum.

bir sıcak çorba yapın da getirin daaa
(direk gelen yorum) -git bi tane küçük hazır tavık çorbası al . çeyrek tavuk buryon, biraz tuz. e sonra iç da ?

sevgilinin burcunu söyle seni nasıl terk edeceğini söylesinler http://bit.ly/gUSGAG

vatandaşın biri film yapmış bende reklam yapim belki para virir http://bit.ly/dW3Tea

genç olmak bir başka moruk http://bit.ly/gozTWz

gözünü sevdiğimin twitter ı yaw çok şükela oldu bu. hata choq şhukela

bugünüde gördüm ya artık hayatta her ota boka inanıyorum. kırmız kara değil. havada yürüdüğünü söylesen inanırım .. oh yess hasta olsamda keyfim yerine geldi la

aklıma geldi de ; yeni parola bundan sonra, moruk tatile çıksın olsun muya?

adam kırkyıllık voltage standing wave ratio ya veseviri dedi, dalgalandı dünya

birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şugünlerde.burnumun asli görevini terk edip salgılama işine girişimesini kınıyorum, ve sesleniyorum; "bunlar kağıt medil firmalarının kirli ayak oyunları, amerika var arkasında. gel asıl işine dön".

enterasan bir yazgı

Posted: 22 Ocak 2011 Cumartesi by wildceno in
0



şöyle bir parçayla karşılayayım seni

sabah keyfi hipotezi: sabah keyfinin uzunluğu üst komşunun topuk sayısının karesiyle ters orantılıdır.
sabah keyfinin kalitesi ise; tüm komşuların çocuk sayının box muller transformationı ile elde edilir, ana dişilerin ses şiddetlerinin desibel cinsinden ortalaması ile attenuate eder.

meğer tanıdığım insanların çoğu gizli feministmiş.

annem: deprem olmuş moruga sor bakalım bişey varmıymış
ablam: sence morug depremi duymuşmudur
annem: yooo, duymaz o
ablam: eee


Türk Kahvesi yapamamamı Türkiye'de kahve yetişmemesine bağlıyorum

32Mb gelmesi gereken yere 1bit gelince transmisyonda sıkıntı var dersek, o gariban 1 bitin hakkını yemiş olmazmıyız. 32M arasından sıyrılmış çıkmış başarmış ama sen o başarıyı taktir etme, vay arkadaş.

gözlerin bana getiriyor baharı,
açan hiç bir çiçek tanımıyor seni,
aniden belirip dileklerim oluveriyorsun

bak böylede uğurlayayım hoşcakal

duvardan duvara

Posted: 19 Ocak 2011 Çarşamba by wildceno in
0

facebook online sayısı rekora koşuyor bugun. ne bu kalabalık dağlın olm

kim demiş okulda öğrendikleriniz çalışırken lazım olmaz diye: sandalyede yatma teknikeri, ayakmasada uyuma terminolojsi.

bir yat almanin zamani gelmiste geciyo

bırakın su afilli sözlerle tribünlere oynama işini

tıpbın son mucizesi aile hekimliği sistemi.sisteme hoş bakışımı iletmeden önce tüm sağlık sistemi yan elemanları (eczacılar reprsantlar hemşireler ebeler hasta bakıcılar) öldürüp konu üzerinde ne kadar kararlı olduğumu göterdikten sonra tüm aile hekimlerini gece saat 12 de dr drakulanın masasına servis edeceğim.

POKE'rim hepinizi POKE'rim. cüneyt facebooka gelirse.

gece 12 de işten çıkıp, sabah 8 de işe tekrar gelince, hayat bir başka güzel.

çok heyecanlı, eli ayağı titreyen dostlarımız belki hayatı dolu dolu yaşıyor. bayılıyorum onlara, gadasından aldıklarım

Organizasyon yaptık, uyuya kaldık gidemedik iyimi :s

sabah keyfi hipotezi: sabah keyfinin uzunluğu üst komşunun topuk sayısının karesiyle ters orantılıdır.
sabah keyfinin kalitesi ise; tüm komşuların çocuk sayının box muller transformationı ile elde edilir, ana dişilerin ses şiddetlerinin desibel cinsinden ortalaması ile attenuate eder.



son olarak gitmeden şunlara bir göz at bence.

haftalık

Posted: 8 Ocak 2011 Cumartesi by wildceno in
0

şunca yıllık öğrencilik geçmişim var şu cevap hiç aklıma gelmedi diye yanarım


mustang ile işe mi gelinir arkadaş ya?

a) olsada gelsek...
b) ben kamyonla geliyom bmc fatih
c) param olsun bende chargerla gelicem

arada öğrenci olasım geliyor. böyle absürt fantezilerim var. zaten öğrenciliğinde birtek fantezisi güzel.

boeing karşılığı Türk astronot uzya gidince bizde mi uzaya gitmiş sayılacaktık anlamadım ki ben.
+şimdi sen bu boingi en son kaça bırakıon
-45bin olur sana, yabancı değilsin
+30 binden fazla vermem
+40 bin ver oda gelişine, sırf senin güzel hatrın için
-35 bin veririm, bizim oğlanıda uzaya götürürsün.
- tamam ama birde yanak alırım.

lütfen sipariş verdiğiniz boingler için ödeme yönteminizi seçiniz.
-pay&pal
-click&buy
-multinet
-uzaya turist götürme
-öpücük

iş bankasının doğumgünümü kutlayan mailine "eyvallah rafımi gözümsün, hadi öptüm kib" yazıp yolladım.

cevap gelmedi. gerçi banka hesabımı kontrol etmedim ama. maili alan kesin bir kızdı, çok teşekküler tatlı bayan diye yazsaydım keşke.yoksa bir erkek bu maili alsa kesin cevap yazar

o değilde, burger kingle aramızda gereksiz bir samimiyet oluştu. adamlar artık bana çağrı atıyorlar. varmı böyle bir uygulama.

şöylede bir video var uyarim

"...
gazete - yanlız bu durumda 2 mikyar insan sizinle aynı fikirde değil.
markus - insanoğlunun çılgınlığı sınır tanımıyor.
..."

facebook' a sağdan soldan copy paste yapıp kendinizmiş gibi yazmayın aynısını 25-30 kişi paylaşınca komik oluyorsunuz hepiniz. şeker şeyler sizi

muhteşem yüzyıl kareografisi

Posted: by wildceno in
0

bir televizyon kanalında bir dizi başlamış muhteşem yüzyıl. bir televizyon kanalı çünkü hangi kanal bilmiyorum. arkadaşa gitiğim bir gün denk geldiğim için izledim zaten televiyonla işi olmayan biriyim.

neyse neşeli dostlar, olay kanuni döneminde geçmekte ve kanuninin hatun çetelesini tutmakta.
dizi lise tarih kitaplarında okuduğu hürrem sultan ve kanuni olaylarından etkilenen senaristin aklına gelenleri hunharca kağıda ve film şeridine katarmasından vuku bulmuş.

zırvadan ibaret sarayda küre dünya bulunuyor buda yetmiyor ve küredeki harita çok güncel :D sarayda elektrikli avize bulunuyor vs vs. dizide pek çok absürt sahne var. ben dirayet gösterip yazmaya kalksam sen göstermeyip okumazsın zaten, ondan ben peşinen yazmayayım. ders kitaplarında bulunan 3-5 satırı kopyalamışlarki hani tarihi olaylar temel alınmıştır demek için.

Şu link altında bir eleştiri videosu bulunmaktadır.

benim zoruma giden ise, neden osmanlıya bunca sahip çıkmak?
Türk gençliği Atatürkün kurduğu Cumhuriyeti bu denli savunmazken, kanuni biraz farlı anlatılıd diye daha fragmanından eleştirmeye başlanmaktadır.

yukardaki 2 kişi bilir kişi konulurken. onlar da diziden daha fazla saçmalamaktadır. hürrem sultan II. selimin anası Aleksandra Lisowska dır ve kendisinin kırım tarafından osmanlı sarayına hediye edildiği ve burda iyi bir eğitim gördüğü (harem osmanlıda eğitim görevinide yerine getiriyordu (endurun)) güzelliği ve zzekası ile kanuninin gözdesi olduğu bilinmektedir. ayrıca harem tamda kanuni döneminde osmanlı sarayında kurumsallaştırılmıştır. tamam kanuni büyük bir devlet adamı idi ama bu onun zevklerininin peşinde koşmasına engle değil, diğer padişahlar gibi zevk düşkünüdür.

ayrıca orda 46 yıl gecesini gündüzünü bu devlet için harcamış gibi bir söylem var. kanuni osmanlı padişahıdır. biz Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyoruz. kanunin kazandıklarını torunları kaybetmiştir. kanuni kazandı diye alkışlıyorsanız torunlarıda kaybetti onalrıda asmalısınız, birini asmıyorsanız diğerini göklere çıkartıp sahiplenmenin gereği yok. ayrıca zaten osmanlı devleti Türkler tarafından kurulmuş bir devlet olmasına rağmen. bir Türk devleti değil, müslüman devletidir.

onu savunurken o bir halifeydi (diğer padişhalar için de geçerli) şeklinde savunmalar da bu yüzdendir. osmanlıya edilen laflar aslında Türklüğe değil o dönemki islami yaşama vurulmaktadır. yukardaki videoyu hazırlayanlar, zamanın halifelerinin zevk sefa düşkünlüğünü kabul etmemektedir, harem gibi bir kurumu yaratan ve lale devrini yaşayan osmanlı için zevkine düşkün değildi diyenlerin zevk anlamı acaba buzlu bademmidir. başka ne yapılmalıdır?
tabi kanuninin yaşadığı dönemde yaptığı devlet adamlığı adına bir tarih yadığı gerçektir. ama madolyonun 2 yüzünü görmek bazılarının işine gelmiyor.

sonuç: dizi saçma, ama kanuni de zevk düşkünüdür.

kıvama karşı

Posted: 2 Ocak 2011 Pazar by wildceno in
0

varya kosakoca 2010'u bir kalemde silip attınızya, nasıl üzülmüştür nasıl alınmıştır. "one minüt, birdahada gelemem buraya" dememişmidir. oysa napmak lazım onunda gönlünü almak lazım. bu arada farkındamısın nekadar çok yıl israf olup kayıplara karışıyor. oysa şunu biraz temiz kullansak hoş tutsak bir girdiğimiz yeni yılı 2-3 sene kullansak güzel olmazmı. yada eğlenceyi kesmesek devam edip 2 yıllık eğlenip direk bir sonraki yıla girsek nasıl olur? tartışınız.

internet sitelerine giriş yaptıktan sonra ekrana gelen "lütfen bekleyiniz yönlendiriliyorsunuz" yazısı nasıl bir kendini kasmadır. nasıl bir olaya sanat katma efektidir. bak biz biliyoruz bu kod yazma işini adamıda böyle bekletiriz gerekirse, akkıllı ol almim aklını demenin formatıdır. bir de tarayıcında çalışmaz senin ezik burayada tıkla geç hadi, öğrenci indirimi var bak burda, senide düşündüm deyip ezmeye çalışmaktır. sen kimsin ulan. koysana direk geçisi. taksici gibi 2-3 safa dolandırıyosun bizi.

yeni yılın gününde saat 8de iş başı yapmak varya, düşün bir nasıl ayarlara gelmektir. hele o soğuğa kalkıp hazırlanmak. yılın uyuma yüzdesi en yüksek olan saatinde sen kalakacaksın düşünsene dünyanın %85 i o saatte sıcacık yatakta uyuyor.

bir ara internette bir kız ile tanışmıştım. ben kaset çıkaracam şarkıcıyım herşey hazır, kayıtları falan tamamladık diyordu. sonra söylediği bir parçayı dinlettirdi beğenmeyince. çemkirmeye başlmıştı, noldu acaba o merak ettim şimdi?

internet demişken bir arada adı kiwie yada öyle bişey olan bir chat sitesi vardı. karşıda konuştuğunun nickini veya kim olduğunu bilmiyordun site rast gelen sana atıyordu. burda bir kızla tanışmıştım. sonrada onu sitenin sahibi benim aslında diye girdim oalya offisiniz nerde diye sordu miami de dedim. aslında öyle bişey yok herkesle ben farklı kişiymişim gibi konuşuyorum dedim. inandı zavallı sonra bir sürü şey sordu bende yazdım hikayeyi. ama sorna diyemedim acıdım o hikayeyle farklı ufuklara açıldı o geri döndürmek istemedim.

bu arada internette tanıştım nekadar garip birşey, yok öyle tanışma falan spontene muhabet işte. netten konuştuğum kişilere tamah etmişliğim yok liseden beri. buda takriben 7 seneye denk geliyor.

netten değilde telefondan tanıştığım 3 kişi var, güzel insanlar olduğunu düşünüyorum. işim gereği telefonla çok muhabbet ediyorum. istanbul bölgeden erhan, dinçer, izmir bölgeden hasan osman ve baykal. 10 numara çalışanlar.

artık bir çırpıda yazmıyorum hepsini, ara koyuyorum aralara. biraz tiwit tadında yazmak istiyorum. böyle üstü antep fıstıklı altı antakya peynirli künefe gibi.

bu arada eurovisyonda belki üstümüzden neler geçer.

kırk yıllık parçayı piç etme yöntemleri -1: benim en iyi içkim sigaram, la la lay lay la
( iç ses: bir yerde bir gariplik olduma ama bover) onlarda olmasaydı olurdu param...

bu arada işe kırmızı mustang ile gelenler var. buda yapılmaz ki.

bakın burda da kıvama uygun bişeyler var