Alt katta piyade bölüğünde bir çocuk var, sanırım diyarbakırlı. Hergördüğünde beni selam verir hal hatır eder. "Osman abi, nasılsın.." Öyle bir içten ve saf derki, sanarsın hayatında hiç osman abisi olmamış, ama hep bir osman abisi olsun istemiş. Bende diyemiyorum benim adım hamdi osman değil diye. Kırmak istemiyorum, o gözler öyle neşe dolu bakarken bana. Sanki adım hamdi desem çocuğun tüm umutları yıkılacak dünya ile başına, bir osman abisinin olmayışından.
Hayat hiç kırmasın umutlarını, nazik davransın sana, iyi geceler
Edebi yollardan ilerlemek istemedim -ki bilmem de. Malesef bilmediklerim var hala bu hayatta. Bildiğim yol burnumun doğrusunda olan, sanki başka bir seçeneğim varmışçasına dolu olsada atasözleri kitapları. Emirle yaşayan birşey olarak diğer herşeyden ayrılıyor özüm. Ah konu bu değil, özgürlüğüm elimde değil, kağıt üzerindeki mürekkepte kaldı, başkalrının kilitli dolaplarında. Yok edilmeye çalışılan benliğim, sevdiklerimin hatrına son bir sabr daha çekiyor ciğerinden "fabrika kızı" nı söylerken ve eşlik ediyor sigaranın dumanında kurduğu hallerde arıyor özgürlüğü. Aman bre moruk bir yakıcı sıcağın altında miğferle ezilen vücutlar kimin umrunda dağlanan küçük sevdalar, paşalar rahat ettikçe azalıyor şafaklar. Yok artık küçük kavruk o esmer anadolu genci, bir köle koşuşturyor seni korumak namına oluşturulan yalandan hikaykerin içinde tatmin etmek için büyük egoları.
Sabahın bu saatinde ben ne diyeyim, ne anlatayım, sanki gündüz vaktiyle söylediklerim anlaşıldımı. Anladımı anlatmak istediklerim beni bundan önce. Okudun mu hiç sana söylediklerimi biraz olsun üstüne alındınmı bundan önce
Söylemek isteyipte söyleyemekdiklerimle, yaşamak isteyipte yaşayamadıklarımla, bir de yanında olmak isteyipte olamadıklarımla dolu bu hayat. Yani hiç olduramadım
ölüm zor şeydir moruk, sevdiklerinin ölmesi insan hayatındaki zorlukların tepesinde gelir. bu aralar epey zirvelerde dolaşıyorum, seviklerimi yavaş yavaş gömdüm dağların tepesine. bu yıl boyunca epey hatrı sayılır sayıda indim mezera, pek çok sevdiğimi ellerimle koydum toprağa. yine bu hafta sonu toprağın derinliklerine bir ev daha koydum.sağde bir dille anlatıyorum sana bunları mourk, olabildiğince anlaşılır. hayat insana çok şey öğretiyor, acıları öylesine kanıksattırıyorki, artık ölüm ekmek, su kadar sıradan. mesela ben moruk artık bir levazamatçı kadar iyi bliyorum prosedürleri. sen bilirmisin moruk bilmiyorum, insanın suratına bakınca anlaşılamıyor çünkü bildikleri.mesela biri ölünce prosedürler var, yıkanacak kefenlenecek, dokuz tahta alınacak, 2.10 mezar kazılacak, bir tabutta taşınacak, mesela tabut taşımak için en önden sıraya girersin ve sırayla arkaya doğru gidersin. böyle şeyler var moruk işte bunların hepsini zamanla hayat sana öğretiyor, sonra gün dedidikleri şey geçiyor sonra bir tane daha bildiğin günler geçiyor moruk. ve sonra yas 7si 40ı 52si derken biri daha ölü veriyor. sonra biri için daha sela yazdırıken buluyorsun kendini, bir başka vakitte yine bir sevidğinin ıskatını hazırlarken, o aradaki vakitler bazen sonbahar bazense ramazana denk geliyor işte, birileri zamana isim veriyor sadece, geriye kalanı senin üstüne düşeni yaşamakta olduğun zorunluluklar oluşturuyor.
bugun sadece düşündüm ve "amin" dedim kendimce. zor dersleri öğrendim hayatta mesela kuantum fiziğinden pek çok teoriyi adım gibi bildim mesela ama bu feleğin denklemlerini hiç denkeleştiremedim bir araya, hep bütünlemeye kaldım hayatın; sırada yan oturan öğrencisi olarak görünen o ki bütünlemelere kalanlar hep arka sıralarda sürtmeye devam ediyor hayatta sanırım -ki sanmak yanılmaktır, bir gün devamsızlıktan finale almayacaklar oysaki buzamana kadar tüm sınavlarada sadece adım yazılı kağıt verdim. felek ise içinden gelenleri kustu benim bıraktığım boşluklara.
ve sen hep doğruları söyledin ve cesur oldun, -ki haklıydın hep haklıydın ve sahi yine haklısın.
bugün garip fark ettim hayatımdan geçen insanların değil kendi hatam olduğunu tüm bu aksiliklerin. zira tamda bugün -ki tahmini olarak hesapladım- 25katrilyonda bir ihtimali tutturdum ya, şansıma sıçayım moruk
bir kis vakti karsilastik seninle
sen karlarin altindan ilk filizlenen kardelendin.
bense son bahardaki bir firtinada uzerine yildirim dusmua bir agac.
guvendin bana ve uzandin karlarin altindan
sandinki sadece yapraklarim dokulmus oysa tum bedenim gibi kuruydu dallarim.
sevme dedim
sevdin
gelme dedim
geldin
ozleme dedim
cok ozledin
oysaki ilk firtinada devrilecek kadar kurumustu koklerim. korktum
uzerine devrilmekten.
dört duvar arasından yazıyorum bunları sana moruk, belki sondan kaçıncı cümlelerim olduğunu bile bilemeden. duvarların arasında yanlızlık, en yakın canlı bana sönmüş bir yıldız kadar uzak. sigaranın son zehrini ciğerlerime kazımak için son sigaranın üzerine bir kaç paket daha sigara içtim art arda rakının yanında. geçmişimi düşünüyorum moruk, bir yıl önce bugünü , iki yıl önce bugünü, üç yıl önce bugünü, zaman geçtikçe moruk..
hani yanlız hissedincce gecenin bir yarısı birini aramak istersinde telefona sarılırsın ya moruk, işte ben telefonu duvara attım aranacak kimse yoktu, belki 112 arasaydım olabilirdi ama aramadım. acilen kurtulunması gereken bir vaka değldi benimkisi kronik olmuştu bu yaşantıda yanlızlık.
dertten kederden sıkılırsın moruk sen bazen, belki okadar sıkılırsın ki kendini sıkarsın,
ben artık haftada bir dişimi kırıyorum sıkıntıdan. artık dişçide alıştı, gerçi seviyorum dişçiye gitmeyi haftada bir de olsa konuşacak birileri oluyor ordan burdan.
alışveriş yaptığım büfeyle bile konuşmuyorum moruk, adam içeri girince direk sigarayı rakıyı birayı koyu veriyor tezgaha bende ödeyip çıkıyorum. apartamanda bir kadının köpeği var arada onunla muhattap oluyoruz, hırlıyor beni görünce, seviniyorum enazından hala tepki veren birileri var bu hayatta diye.
sıkıntılarımdan arta kalanları evdeki boş odalara koyuyorum moruk, girmediğim iki oda bir mutfağım var mesela ağzına kadar dolu.
eskiden fotoğraf çekerdim, hala bazen aklıma geliyor çıkıp gitmek, aştiden kalakan otobuslerden herhangi bir koltukta yer bulduğum oluyor fakat henüz gidebilecek ayık değlim.
"gönül işlerini naptın diye sordu geçen biri" ağzına yüzüne vurmak yerine "benim evlilikle tek ilgim facebookta evlenenlerin fotoğraflarını beğenmekten ibarret" deyip geçtim.
bu hayatta insanlar çok saçma sorular soruyorlar moruk "nasılsın diyorlar", ama gelip hayatının içine sıçarken tamda ağzının orta yerine hiç sormuoyrlar "burası müsait" mi diye. bundan sonra gelecek yıllardan da ümidim yok moruk artık, anasını satayım diyorum moruk bazen, anasını satayım, içilecek her rakının, içilmemiş olan her rakının. o değil yarın yeni birgün, sonra başka bir gün, bir bakmışssın yıl başı, her gün ve gün bu zıkkım daha beter olacak, bir iki ay sonra işten ayrılacağm. aştiden kalkan o herhangi bir koltukla gideceğim bu şehirden, hayatımı karartmaya devam edecek başka bir şehir daha sonra bir başkası daha kim bilir belki okadar da uzun sürmez, sonuçta vasati kaç ün ömrümüz kaldı şurada.
ikibinonüçyılınınonbirinciayınınsanırımyedincigünüydü değilsede çok mühim değil zaten, üçün beşin lafını yapacak dğeilim.
ben hiç bir şeyi yarım bırakmak istemedim, hiç kimse benim için yarım kalsın istemedim,
kimse benim yüzümden acısın istemedim, ama hiç haketmeyenleri acıttığım olmuştur, ve yarım bıraktığım, ve yaşanan acılar olmuştur hayatımda, bazen verdiğim kararlardan ve bazen de veremediklerimden. işte